Şuur Katmanları

Şuur Katmanları

Dr. Bedri Ruhselman tarafından derlenmiştir.

 

ŞİMDİ bazı zamanlarda insanlarda görülen uyku, rüya, obsesyon, medyomluk gibi durumların mekanizmalarından sırasıyla söz edeceğiz. Ancak bu mekanizmaların esasını ve tekniğini açık olarak açıklayabilmek için bazı ön bilgileri tekrarlamak icap ediyor. Bu ön bilgiler, varlıkla beyin arasındaki bağlantı ve ilişkilere aittir.

Daha önce de söz ettiğimiz gibi, insan varlığının insan beynine sekizde yedisi bağlanmıştır. Yani varlığın yedi kısmı beyne bağlıdır, bir kısmı serbesttir. Beyne bağlı olan kısım, şuur merkezi dediğimiz belli beyin hücrelerinden oluşmuş bir bölgeyi işgal eder. Şuur merkezi diğer merkezleri ve onlar da ikincil merkezleri yönetirler. Böylece varlığın bedene olan egemenliği, şuur merkezinden itibaren derece derece birbirine tesir eden merkezler ve istasyonlar aracılığıyla sağlanır. Daha önce insan varlığının beyne bağlı olan kısmına şuur, serbest kalan kısmına da şuur ötesi demiştik. Öyleyse varlığın bağlı bulunduğu şuur merkezi beynin, hareketleri en fazla moleküllerden oluşmuş bir bölgesidir. Bütün beden bu merkezden yönetilir. Şuur merkezi, daima dışarısı ile, yani varlıkla ilişki hâlindedir. Bu merkezin faaliyetinin azalması ya da çoğalması, kendisine gelecek tesirlerle hareketlerinin azaltılıp çoğaltılmasına bağlıdır.

Varlığın beyne bağlı olmayan serbest kısmına gelince, buna şuur ötesi demiştik. Şuur ötesini de iki kısma ayırmak gerekiyor. Yalnız şunu söyleyelim ki varlık insanların anladığı anlamda parçalanmalara, bölünmelere tabi tutulamayan süptil bir enerjiler bütünüdür. Bundan dolayı onda, maddelerde yapıldığı gibi kat kat ya da iç içe ayrılmış kısımlar düşünülemez, yani beyinde olduğu gibi bölgeler tayin edilemez. Ancak bizim burada açıklamak durumunda kaldığımız bazı işlevlerin yerine getirilmesi bakımından varlıkta böyle ayrı faaliyet durumlarını, bölge sembolü ile ifade etmek zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. İşte burada yaptığımız bölüntüler, verdiğimiz isimler bu işlevleri ifade eden durumlara aittir. Yoksa gerçekte varlıkta ayrılmış, bölünmüş kısımlar, parçalar, bölgeler yoktur. Yanılmalara düşmemek için bu durumu bir örnekle açıklamak istiyoruz. Gerçi bu örnek anlatmak istediğimiz varlığın durumuna oranla çok kabadır ve yine bizim dünyamıza ait bir realitedir. Fakat yukarıda anlatmak istediğimiz şeyin daha kolaylıkla sezilebilmesine yardım edecektir. Boşlukta toplu olarak dağılmadan duran, örneğin belli bir hidrojen hacmi düşünülsün. Bu kütle bir sürü hidrojen atomundan oluşmuştur. Şimdi bu atomları, göreceklerini kabul ettiğimiz bazı işler bakımından ayrı ayrı karakterlerde birkaç gruba ayıralım. Böylece her grubun ayrı işlevi olacaktır. Örneğin, bir kısım atomların işlevi ışık titreşimlerini yakalamak olsun, diğer bir kısım atomların işlevi ısı titreşimlerine özgü olsun, başka bir kısım atomların işlevi elektrik titreşimlerini saptamak olsun. Böylece işlevleri ayrılmış bulunan üç türlü atom karakteri bu hidrojen topluluğu içinde karmakarışık bir durumda bulunmakta ve gruplar hâlinde ayrı ayrı yerlerde toplanmamakta olsunlar. Böylece kendilerine özgü birer bölgesi olmayan bu atomlar yine de işlevleri bakımından tamamıyla birbirinden ayrılmış durumdadırlar. Fakat söz ettiğimiz varlık böyle hidrojen atomu topluluğu gibi maddesel bir durum göstermez. Bundan dolayı bu örneği de oraya aynen uygulamak yine doğru olmamakla beraber aşağı yukarı bundan bir sezgi elde etmek mümkün olur. Çünkü varlık için böyle belli bir yerde belli bir kütle bile düşünmenin uygun olmayacağı şimdiye kadar varlık hakkında verdiğimiz bilgilerden elbette anlaşılacaktır. Öyleyse varlığı ayrı ayrı bölgesel yerleşimlere tabi tutmadan onda, ayrı ayrı işlevlere sahip idrak edemeyeceğimiz tesir karmaşıkları vardır.

Böylece şuur ötesinin, yani varlığın bedene bağlı olmayan serbest alanının iki kısma ayrıldığını, daha doğrusu birbirinden ayrı iki işlev yönü olduğunu söylemiştik. Bunlardan birincisi şuurüstü dediğimiz kısımdır. Bu, varlığın dışarıya açık olan yönüdür. Varlığın ruhundan gelen tesirler onun bu kısmından varlığa girer. Aynı şekilde, yukarıdan ve etraftaki varlıklardan gelen tesirler de yine bu kısma inerler.

Şuur ötesi alanının ikinci kısmı şuuraltıdır. Bu yine işlev bakımından varlığın dışarıya kapalı olan yönüdür. Şuuraltı alanına dışarıdan hiçbir tesir gelmez. Kendisi de dışarıya hiçbir tesir göndermez. Fakat burası, varlığın bütün evren boyunca birikmekte olan kazanımlarının deposudur. Bundan dolayı geçmiş hayatların bütün izlenimleri şuuraltında vardır, öz bilgiler burada saklıdır. İşte daha önce söylediğimiz gibi, buraya ancak öz varlığa mal olmuş, öz bilgi hâline gelmiş kazançlar girebilir.

Şuurüstü ile şuuraltının şuurla bağlantısı vardır. Bunlar birbirleriyle alışverişlerde bulunabilirler. Fakat şuurla; şuuraltı ve şuurüstünün, bir kelimeyle şuur ötesinin bağlantısı doğrudan doğruya olmaz. Köprü vazifesini gören arada aracı bir işlev daha vardır ki buna da şuurdışı diyoruz. Demek ki şuurdışı, şuurla şuur ötesi arasındaki geliş gidişlere aracı olan, varlığın üçüncü bir işlev alanıdır. Fakat şuurdışının diğer bir işlevi daha vardır ki o da şudur: Dış âlemden, dünyadan, günlük hayattan şuura gelip de henüz öz bilgi hâline girmemiş bulunan bilgilere ait izlenimler bu alanda, yani şuurdışında toplanır ve ölünceye kadar orada kalır. Demek ki şuurdışı alanı (doğal olarak buradaki alan ifadesiyle ne demek istediğimiz sezilmektedir) aynı zamanda şuurun bir bilgi deposudur. Şuur, icap ettiği zaman -şuuraltına inmeden- gereken malzemeleri bu şuurdışından alıp kullanabilir. Bunlar varlığın son dünya hayatına, yani insanın yaşamakta olduğu hayatına ait bilgilerinin sonuçlarıdır. Bu bilgiler daha önce de söylediğimiz gibi karşılaştırmalı bir muhasebeden geçtikten sonra şuurdışına itilirler ki bu muhasebeyi yapan da vicdandır. Şuurdışı bilgileri yine daha önce söylediğimiz gibi ancak ölümden sonra varlık tarafından, şuuraltının bilgileriyle büyük karşılaştırmalı muhasebesi yapılarak öz bilgi hâline geçerler ve şuuraltına yerleşirler. Günlük hayattaki şuur alanında gerçekleşen olaylar, uyku sırasında bu şuurdışı alanına geçerler. Aslında şuurdışı ile şuur alanları birbirine çok yakın ve sık sık ilişki hâlindedirler.

* * *

İşlev bakımından bu bölümleri açıkladıktan sonra alışılmış idrakin ne yolda gerçekleştiğini bu bilginin ışığı altında açıklayalım.

İnsan dışarıdaki bir nesneye, örneğin bir kaleme baktığı zaman o kaleme ait titreşimler görme sistemi çevresindeki noktalardan itibaren belli istasyonlardan geçerek görme merkezine gider. Oradan da şuur merkezine yansıyınca ilk maddesel idrak gerçekleşir. Bu idrak tamamıyla beynin tabi olduğu yüzeysel zaman faaliyetine ait dünya idrakidir. Bu tesir şuurdan şuurdışı kanalıyla şuurüstüne giderek orada varlığa ait ve dünya realitesi dışında insanların anlayamayacağı idrak gerçekleşir. Varlık bu kalem hakkında kapsamlı bir idrak içinde bilgi edinir.

Şuurda meydana gelen maddesel idrakle varlıkta meydana gelen süptil idrakin birbirinin aynı olmadığını tekrar edelim. Bu idraklerin nitelikleri, kendilerini oluşturan şuur gibi nispeten yoğun ve şuurüstü gibi ona göre çok akışkan madde ortamlarına göre yoğunlaşır ve süptilleşir. Şuura bağlı olan idrak, varlıkta olduğu gibi kapsamlı ve karmaşık değil, şuur merkezinin maddesel bünyesine ayarlı olarak kaba şekilde görünür.

Yukarıda verdiğimiz kalemin idraki örneği basit bir şemadır. Söz ettiğimiz yol bundan çok daha karışık da olabilir. Bu tesir yolculuğuna, ilgili diğer merkezler ve istasyonlar da karışabilir. Aynı şekilde şuurdışından bazı tesirler de katılabilir. Bunlar sayısız icaplara göre sayısız durumlar alırlar.

* * *

Şimdi uykuyu açıklıyoruz. İdrakin meydana gelmesi için şuur merkezinin serbest ve kendisinde var olan izlenimleri uyandırabilecek derecede frekansının yüksek olması gerekir. İnsanın uyanık dediğimiz durumunda şuur daima şuurüstü ile bağlantıdadır. Aynı şekilde merkezlere karşı da açık durumdadır. Yani merkezlerle de bağlantı durumundadır. Öyleyse çevreden gelen tesirleri almaktadır. Özetle, uyanık durumdayken şuur bir taraftan varlıkla, diğer taraftan çevresiyle, yani dünya hayatıyla ilişkidedir. Böylece gerek yukarıdan, şuur ötesinden, gerek aşağıdan, dünyadan tesirler alır. Bu sayede bütün sinir sistemine ve onun aracılığıyla da organizmaya egemen olur. Yani şuur ötesinden gelen icaplara göre bedeni yönetir. Aslında bedeni yönetenin doğrudan doğruya şuur merkezi olduğunu daha önce söylemiştik. Varlık, bu merkezi kullanarak bedenden yararlanır.

Uykudayken bazı merkezlerin dış âlemle olan ilişkileri kesilir. Şuur da dahil olduğu hâlde bu merkezler şuurdışına bağlanır. Artık bu merkezler dünya ile değil, şuur ötesi ile ilgilidirler. İşte buna, merkezlerin kendi içine dönmesi deriz. Ve dış âleme karşı o an için duyarlı olmayan bu merkezlerin böyle içe dönmeleri, uyku hâli dediğimiz durumu meydana getirir. Öyleyse bu merkezler dış âleme karşı hareketsiz ve pasiftirler, şuur ötesine karşı ise tam tersine hareketli ve aktif durumdadırlar. O anda şuur ve ilgili merkezler dış âlemin bağlarından özgür olduklarından, günlük kazançlarının sonuçlarını şuurdışına nakletmek için onların vicdan karşısında, şuurdışındaki kıyas bilgileriyle ilk muhasebelerini rahat rahat yaparlar. Bu sonuçlar orada şuurdışında kalacaklardır. Bunların henüz öz varlık tarafından, öz bilgilerle kıyası yapılmadığından, öz bilgilerle aralarında uyumsuzluk vardır. Bu yüzden bu bilgiler şuuraltındaki öz bilgiler sentezine dahil olamazlar. Şuurdışında, varlığın şuura yakın işlev alanında kalırlar. Onların burada birikmesi daha önce söylediğimiz gibi, ölüm anına kadar devam eder.

Demek ki uyku sırasında çevreye karşı hareketsiz ve pasif hâlde görünen merkezler içeride önemli işler başarmaktadırlar. Fakat bunların faaliyetleri dışa değil içe dönmüştür. Ve bütün uğraşları da günlük olayları şuurdışına devretme işleminden ibarettir. Bu işlemin esenliği için bunların çevreyle olan bağlantılarını kesmesi ve günlük hayat karşısında dinlenmeye çekilmesi, yani uyku dediğimiz hâlin meydana gelmesi gerekir.

 

İlâhî Nizam ve Kâinat’ın günümüz Türkçesine uyarlanmış baskısından alınarak

Ruh ve Madde Dergisi Sayı: 671- Yıl: Aralık 2015’de yayınlanmıştır.