Amaç ve Hayali “Benler”

Amaç ve Hayali “Benler”

Maurice Nicoll-

Çalışma bize bir amacımız olduğunu anlatmaktadır. Bir amacımız olmadan çalışmayı yapamayacağımızı söylemektedir. Onu dinleyebilir toplantılara katılabilir, oturarak tahtadaki şemalara bakabiliriz, fakat bu çalışmayı yapmakla aynı şey olmayacaktır.Ve çalışmayı uygulamadıkça hiçbir zaman onun ne olduğunu anlayamayız. Bununla birlikte, “ben” olarak adlandırdığımız gerçekten ve samimiyetle biz olduğunu düşünen kendimiz ile olan bu tuhaf ilişkimiz kişisel bir amaç edinmemize müsade etmez. Kişisel amaç, kendimizle ilgili bazı hedeflerimizi ifade etmektedir. Kendimiz ya da kendimizde gözlediğimiz şeylerin değiştirilmesi ile ilgilidir. Fakat, kendimiz olarak adlandırdığımız “ben”in yani hayali “ben”in varlığı kendimizle ilgili herhangi bir zekice amaç belirlemekten bizi alıkoyar. Güçlü bir ipnotize edici gibi hareket eder. Bu yüzden isimleri, kariyerleri ve sosyal pozisyonu olan, bugün de dün olduğu gibi olan birleşik ve belirli olan güvenilir, sarsılmaz ve yadsınmaz gerçek kadınlar, gerçek erkekler, gerçek insanlar olarak gözükürüz. Bunun sebebi, bizim hiçbir şeye aldırmaksızın duyulara dayalı düşünme biçimindeki vahim alışkanlığımızdır. Aynaya baktığımızda orada kimseyi görmememiz bizim için iyi bir tecrübe olurdu. Kendimiz hakkında duyularımıza dayalı olarak karar vermemiz nedeniyle aynada yansıyan görüntümüze güvenle “bu benim” deriz. Bu durum hayali olan “ben”i besleyerek güçlendirir. Bir kez farkına vardığımızda bizi etkilemeyecek, hayal gücünden başka bir yerde var olmayan “ben”leri; içsel mütalaa, negatif haller ve de insanı perişanlığa götüren birçok durumu beslemektedir. Aslında bu hayalden ibarettir. Hepimize imgelemlerimiz üzerinde çalışmamız söylendi. İmgelemle oluşturulmuş hayal ürünü bir “ben” bizi birlik olduğumuza inanma konusunda ipnotize eder. Bu bizim kendimizi görmemizi engeller. Kendimizi göremememiz ise çalışma amacımız olmasını engeller. Böylece hayali “ben”in doğrultusunda sürükleniriz. Çeşitli hayat amaçlarımız tabii ki bulunmaktadır. Fakat bunlar çalışma amaçları ile aynı değildir. Bir sınavı başarmak, bir ev almak, terfi etmek ya da koşullarımızı bir şekilde değiştirmek gibi amaçlara sahip olabilirsiniz. Herkesin bu tür amaçları vardır. Bunlar hayat amaçlarıdır. Çalışma amaçları değildir. Hayat amaçları hayata dair çaba gerektirirken çalışma amaçları çalışmaya ait çaba gerektirir. Çalışmaya ait çabalar, hayatsal çabalardan farklıdır. Birbirleriyle farklı yöndedirler. Sizin içinde bulunduğunuz durumu değil sizi değiştirecek yöndedir. Fakat hayali “ben” rahatsız edilmeden hüküm sürdükçe kendinizi değiştirme yolundaki bu istikameti keşfedemezsiniz.

Kısa bir alegori ile hayali “ben”in üzerimizdeki etkisini örnekleyelim. Birinin sizi evini görmeye davet ettiğini farz edin. Sağlam bir bina olduğunu düşünürsünüz. Yüksek ve karanlık duvarları geçerek girdiğinizde bazısı döküntü bazısı yararlı, dağınık yığınlar halinde karman çorman materyal yığınları görürsünüz. Orada bir ev yoktur. Fakat duvarların arkasında kalan adam bunun farkına varamamakta ve bir eve sahip olduğunu zannetmektedir. Fakat bu sadece onun hayal gücünde mevcuttur. Bu materyal yığınlarını bir eve dönüştüren onun hayal gücüdür. Şimdi biliyoruz ki eğer bir şeye sahip olduğumuzu hayal edersek bu bizi ona sahip olmadığımızı gözlemlemekten alıkoyacaktır. Hayal gücü yüksek ve karanlık bir duvar vazifesi görerek kişinin onun arkasında olanı fark etmesini engelleyecektir. Bu hayali “ben”in üzerimizdeki etkisidir. Bizi kendimizdeki yanlış olanı bulmaktan alıkoyar. Çalışmanın ışığında kendi gerçek durumumuzu görmekten bizi alıkoyar. Kendi içimizde bulunan ve üzerinde ciddi olarak çalışılması gereken herhangi bir şeyi görmemizi engeller. Bu şekilde bizim zekice ve uygun bir kişisel çalışma amacına sahip olmamızı ve bundan dolayı da içsel durumumuza uygun olarak çalışma gayreti göstermemizi engeller. Bizi dış dünyada hayata dair çabalar göstermekten alıkoyamaz. Fakat bizi, içimizde çalışmayı uygulamamız gereken doğru bir şey bulmaktan alıkoyar. Bariz, fakat göze çarpmayan bir şekilde, çalışmaya ait fikirleri kendimize uygulamamızı önler. “Ben şöyle… ben böyle… “ dediğimizde kullandığımız ben kelimesinin düşündüğümüz kadar önemli olmadığını belirsizce de olsa anlayana kadar hayali “ben”gücünü koruyacaktır. Bunu belli belirsiz de olsa anlamaya başladığınızda kendinizi gözlemenize müsaade edilecek ve er geç kendinizde çalışmaya değecek kişisel ve zekice bir amaç bulacaksınız. Unutmayın ki üzerinde çalışmanız gereken şeyi kesinlikle kendimiz için bulup, anlamamız gerekmektedir. Aksi takdirde ne kalbimizde ona içsel olarak inanabilir ne de doğruluğunu içsel olarak zihnimizde kavrayabiliriz. Bu demektir ki herhangi bir çalışmaya ait yaptığımız sözde çaba, sadece yüzeysel olarak görünüşü kurtarmak veya beğeni kazanmak için yapılmış olur ve sadece kendimizdeki hatalı ve hayali olanı güçlendirir. Bir insan için örneğin; alışkanlık durumundaki yalan söyleme üzerinde çalışılmasının söylenmesi yararsız olacaktır. Sadece kendi içindekini yalnız, gizli bir içe dönüşle ve sessizce yalan söylediğini gözledikçe aktif biçimde kendindeki yalan söyleyen “ben”ler üzerinde çalışabilir. Amacı uygun ve sahici olur. Fakat bu tür bir insan hayali “ben”lerini açığa çıkartarak onlarla daha önceden cesaretle yüzleşmiş olmalıdır.

 

Gurdjieff ve Ouspensky’nin Öğretileri Üzerine Psikolojik Yorumlar’dan 
Çeviren: Özgür Topal