Onaylama Nedir? 

Onaylama Nedir? 

Fadime Emir-

Onaylama, çeşitli nedenlerle gerçekleşmiş olan, çeşitli derecelerde etkisi altında olduğumuz olumlu ve olumsuz telkinlerdir.

Metapsişik Terimler Sözlüğünde telkin şöyle tanımlanır: “Bir fikrin zihne sokulup, o zihin tarafından kabul edilmesi eylemidir. Şuurun akli tarafına nüfuz etmeyen psişik bir etkidir. Hangi anlamda olursa, ruha girmiş olan her şey -fikir, çağrışım, okumak, öğrenim vs.- süjenin kendi kendine meydana getirdiği şeylerin tümü, fiiller ve inanmalar, kaynakları ne olursa olsun, psişik şuuraltı faaliyetini uyaran her şey, telkindir. Bir fikrin etkisine kapılma istidadında olmaktan ziyade, kendimize verilen öğütlere uymaya elverişli olduğumuzu söylemek daha doğrudur.

Eylemlerimizin dörtte üçü toplumsal ilişkilerle sınırlıdır. İstekler, temenniler, öğütler ve öğrenim, yasa ve kurallar, örf ve adetler, dinsel zorunluk ve öğütler, hepsi telkinsel bir etkiye sahiptir. Telkin, heyecanlarla beraber bulunur ve heyecanı izleyerek gelişebilir. Otomatizma, telkinde etkili bir rol oynar. Zihnin arka kapısından bir fikri sokmak, otomatizmayı kullanmak demektir.

Eğilimlerin anormal biçimde büyümeleri içtepilere dönüşür; bu da telkini kolaylaştırır. Tek fikre bağlı kalmak telkinin gücünü artırır. Zihinde birbirini çelen fikirler yerine tek bir fikir hakim olmalıdır. Böylece daralan şuur alanında telkin edilen fikrin etkisi çoğalır…
… Heyecanların canlı olması telkini hızlandırır. Korku, ümit, inanç telkine müsait şuur alanı darlığı meydana getirir. Başka insanlarda görülen telkin misalleri telkini kuvvetlendirir. Telkin, alıştırmayla kolaylaşır, yani telkin, tekrarlandıkça etkisi artar. Süjelerin tahayyül yani imgeleme yeteneğinin de telkinin meydana gelmesinde önemli rolü vardır.
…Fikir ruha hakim hale geçtikten sonra, süjenin bu telkine zıt olarak yaptığı bütün çabalar sadece telkini kuvvetlendirir …”

OLUMLU VE OLUMSUZ TELKİNLER NELERDİR?

Hepimizin çok çeşitli onaylamaları vardır. Çocukluğumuzdan itibaren; aile, toplum, kitaplar, arkadaşlar, öğretmenler vs. kanalı ile edindiğimiz bu telkinlerin, bir başka deyişle düşünce kalıplarının, yaşantımız üzerindeki önemli rolünü çoğu zaman düşünmediğimiz gibi, değişebilir olduğunu da fark etmeden yaşar gideriz. Özellikle olumsuz olan onaylamalarımızın değiştirilmesi gerektiğini hissetsek bile, işe nereden başlayacağımızı veya neyi rehber edinebileceğimizi de bilemiyor olabiliriz.

Zaman zaman hepimiz; şöyle cümleler ile düşüncelerimizi ifade edebiliriz. “İnsanlar her zaman bana yardımcı olmaya çalışıyor, herkes tarafından seviliyor ve takdir ediliyorum, değişmeye hazırım, kendimle ve hayatla barışığım, hayatımdaki her şey iyi ve güzel, işlerim hep yolunda gidiyor, her geçen gün daha iyi anlıyorum” vs. tarzında artırabileceğimiz benzer cümleler olumlu onaylama örnekleridir.

Bazen ise “İnsanlara hiç güvenmiyorum, insanlar hep beni kullanıyor ve zarar veriyor, hiçbir şeyi doğru yapamıyorum, yeterince iyi değilim, beni kimse sevmiyor, benim istediğim olmaz ki, nerede işe yaramaz biri varsa ben onu bulurum,” vs. tarzında arttırabileceğimiz cümleler ile düşüncelerimizi ifade edebilir veya benzer ifadeleri işitebiliriz. Bu tip cümleler ise, olumsuz onaylama örnekleridir.

Hepimiz, zaman zaman, olumsuz bir onaylamayı sıklıkla tekrarlayabiliriz. Bu durumda bizi uyarmak isteyen bir dostumuz: “Sen de hep böyle dersin zaten” diye tatlılıkla sitem etse bile “Ne yapayım, elimde değil, değişemem ki, ben böyleyim” deyip karşı çıkarız. O kalıplaşmış düşünceyi tekrar tekrar ifade ederken de, arkadaşımıza karşı çıkarken de, onaylamalarımızın, hayatımızı olumlu veya olumsuz yönde yönlendirdiğinin çoğu zaman farkında olmayız.

BİZ NEYİZ?

Bizler, şuur enerjisiyle bedeni yönetip yönlendiren ruh varlıklarıyız. Şuurun en önemli fonksiyonlarından biri ise düşünebilme, düşünce üretebilme yeteneğidir. Beyin ise bu düşünceleri sözcükler, semboller şeklinde ifade etmemizi sağlayan fiziksel bir araçtır.

Yüzlerce yıldan beri, pek çok spiritüel öğretmen, evrendeki her şeyin enerji olduğunu, düşüncelerin, duyguların, madde ve nesnelerin kısaca her şeyin aynı temel enerjiden oluştuğunu söyleyegelmiştir. Aynı zamanda 20. yüzyılın başlarından beri bir hayli yol kat etmiş olan, deneysel atom fiziği de evrendeki her şeyin enerjiden oluştuğunu kabul etmiştir.

Her enerji kendisiyle ilgili çevreyi etkiler. Evrendeki hiçbir enerji kaybolup gitmez. Düşüncelerimizin de enerjetik bir özelliği vardır. Düşüncelerimizin de telkin oluşturma şansı vardır. Her düşüncenin çevreye yaydığı enerji, daha ince maddesel ortamlardaki maddeyi etkileyerek “formpanse” denilen “düşünce şekilleri”nin oluşmasını sağlar. Benzer düşünce titreşimleriyle sürekli beslenen bu düşünce şekilleri, astral alemde, giderek kimlik kazanır ve onlar da, kendileriyle ilgili çevreyi etkilemeye başlar. Hiç farkında olmadan, otomatik bir tarzda bizzat kendimiz tarafından oluşturulan bu düşünce şekillerinin etkisi altına girebiliriz. Bu etkileri aldıkça da onaylamaların, olumlu veya olumsuz etkilerini deneyimlemeyi sürdürürüz. Üstelik benzer titreşimlerdeki düşünce şekillerini de şuur dışı olarak algılayabileceğimize göre farklı farklı insanların birbirlerini düşünce şekilleri kanalıyla da etkileyebildiğini, telkin altına alabileceğini söyleyebiliriz.

O halde onaylamalarımızın gücü ile kişiliğimizi, hayat şartlarımızı, hatta görünürde bizden bağımsız olarak gerçekleşen olayları bile neden değiştirebileceğimizi ve etkileyebileceğimizi bir parça anlayabiliriz. Her düşünce ve telkin, çevremizde bir tepki oluşturan ve kaderimize o oranda etkide bulunan bir “faaliyettir”. Bu bağlantının şuuruna vardığımızda, insana, ne denli ölçülemez yaratıcılıkta, fakat aynı zamanda da yıkıcı yetenekler verildiğini kavrayabiliriz.

Farkında olalım ya da olmayalım, kabul edelim ya da etmeyelim, ne ekersek onu biçiyoruz. Kendimiz hakkındaki düşündüklerimiz, kendi gerçeklerimiz oluyor. Yaşadığımız ve iyi – kötü diye nitelendirdiğimiz her şeyden yüzde yüz sorumluyuz. Zihnimizde oluşturduğumuz her düşünce bu günümüzü belirleyip geleceğimizi yaratıyor. Her birimiz düşünce ve duygularımızla, kendi kendimize verdiğimiz onaylamalarla, kendi yaşam deneyimlerimizi yaratmaktayız.
İçinde bulunduğumuz olayları yaratıyor, sonra da bunlardan duyduğumuz sıkıntı, üzüntü ve düşkırıklığı için bir başkasını suçluyoruz. Evet, olumsuz onaylamalarımızı çocukluğumuzdan itibaren çevremizdeki yetişkinleri taklit ederek benimsemiş olabiliriz. Ancak, içinde bulunduğumuz sıkıntıları aşabilmek için geçmişi sorgulamaktansa “bugün ne yapabilirim?” diye sorgulamaya başlayıp hayatımızın yönlendirilmesinde aktif ve şuurlu bir şekilde katılımcı olmayı seçebiliriz. Şuuraltımız inanmayı seçtiğimiz her şeyi kabul eder. Beyin, gerçekliğe değil, gerçeklik olarak neyi kabul edersek, hangi telkini benimsersek onu kabul eder ve o yönde davranır. Yani kendimiz ve hayat hakkındaki inançlarımız ve düşündüklerimiz, yaşamımızın gerçeği olur.

NE YAPMALIYIZ?

Pozitif enerjilerin hayatımızda gerçekten ön plana çıkmasını istiyorsak öncelikle kötü alışkanlıkları hayatımızdan çıkarıp, negatif düşünce kalıplarını, olumsuz onaylamaları şuuraltımızdan temizlememiz gerekir. Telkin sayesinde, içsel bir zaman ayarlaması yaparak, şuuraltını bir şekilde programlamak gerekir.

Öncelikle kullandığımız cümlelerin pozitif olmasına özen göstermek, negatif ifadelerden kesinlikle kaçınmak gerekir. Ağzımızdan çıkan her negatif sözcük, pozitif bir sözcük ile değiştirilmelidir. Değişen bir konuşma tarzı, düşüncelerimizin kaynağı olan psişik sahadaki değişimlerin tetikleyicisi olacaktır.

Günlerimizi şikayet ederek geçirip onu bunu suçlamak yerine, şu anı ve geleceği düşünüp, değişim için gerekli olan yöntemleri öğrenip uygulayabiliriz. Kendimizi tanıma çalışması yapabiliriz. Mantal çalışmalar yapabiliriz.
Kendimizi objektif olarak ele alabilir, zaaflarımızı, yanlış kabullerimizi, olumsuz telkinlerimizi tesbit edebilirsek ilk ve en önemli adımı zaten atmış oluruz. “Yeterince iyi değilim, yeterince çaba göstermiyorum, layık değilim” inançlarını koruduğumuz sürece yerimizde saymayı sürdürürüz.

Olumsuz bir düşünce kalıbını ne kadar uzun zamandır sürdürmüş olmamızın hiç önemi yoktur. Yeterli imana ve inanca sahip olduğumuz takdirde, hem şuuraltındaki kalıplardan kurtulur hem de pozitif telkinler ve gerekli içsel değişimler sayesinde, hayatımızın olumsuz gördüğümüz yönlerini değiştirebilir, ruhsal olarak gelişimimizi şuurlu bir şekilde hızlandırabiliriz.

İnsanın herhangi bir sorununun ruhsal farkındalığa dayanmayan herhangi bir çözümü, kalıcı bir temelden yoksun olacağı için, koşulların geçici olarak düzeltilmesinden ileri gidemez. Ne türden olursa olsun tüm problemlerin daha derin seviyelerde yer alan, uyumsuzluk yaratan ve sürdüren nedenleri vardır. Bu problemlerin bütünüyle çözümlenmesi isteniyorsa derinlerdeki bu nedenlerin bertaraf edilmeleri gerekmektedir. Böylece gelecekte benzer nitelikteki problemlerle karşılaşılması sonucu da önlenmiş olur.

Örneğin, bir hastalığın belirtileri; ilaç tedavisi veya diğer yöntemlerle bastırılabilir fakat kökü psişemizde olan ve hastalığa katkısı bulunan nedenler, bu süptil seviyelerde kalmaya devam ettikçe, bütünsel sağlığın varlığından söz edilemez. Hastalığa neden olabilecek olumsuz telkinlerin neler olduğu tesbit edilebilirse veya pozitif telkinler sıklıkla ve inançla tekrarlanırsa kalıcı çözümlere ulaşılabilir.

Özetle, onaylama cümlelerini kullanmanın amacı zihni daha elverişli bir hale getirmek veya şuuru uyuşturarak pasif bir duruma sokmak değildir. Onaylama cümleleri, doğru biçimde kullanılmaları kaydıyla, düşüncelerimizi sistemleştirmeye, negatif duyguları gidermeye, esaslar üzerinde odaklanmaya yardım eder. Alt etmek istediğimiz sorunların altında yatan ruhsal nedenleri idrak etmemizi sağlar. Hangi dar kalıptan kurtulmamız gerektiğine işaret eder. Ruhsal yönden gelişimimize engel olan dirençlerimizi kırar.

Sonuç olarak, bazı sorunların çözümlenmesinin imkansız olduğunu düşündürten tüm inançlar, kendi zannımızın eseridir. Eğer hayatın işleyen temel yasalarını kavrayabilirsek o güne kadar farkında olmadığımız pek çok anahtar bilgiyi de ele geçirmiş oluruz. Elbette ki hiçbir yasa kendi başına hiçbir şey yapmaz. Bizler belli bazı sebepler oluşturduğumuzda hayatımızın yön ve akışını belirleyecek olan yasaları yani mekanizmaları harekete geçirmiş oluruz. Bu mekanizmalardan biri de bahsettiğimiz onaylamalarımız, düşüncelerimizdir. Düşüncelerimizin, spiritüel bilginin yardımıyla her durumun niteliğini değiştirebiliriz. Böylece kendimiz ve Dünya hakkındaki tahayyüllerimizin, kişisel gerçeklerimiz olmasına bizzat katkıda bulunabiliriz. Bir şeye şuurumuzda sahip olduğumuz zaman, daha da önemlisi şuurumuzun etki gücünü geliştirebildiğimiz zaman işlemekte olan yasaları da kullanmayı öğreniriz. Rüzgara kapılmış yapraklar olmaktan çıkar bizzat rüzgar oluruz. Evrensel yasaların gerek kendi gelişimimiz gerekse varlık kardeşlerimizin gelişimi için tezahür etmesinde şuurlu bir şekilde rol almış oluruz. Kaldı ki, varlık olarak, hiçbirimizin hedefi; maddi konforumuzu sağlamak, beşeri zaaflarımızla boğuşmak değildir. Böyleymiş gibi görünen ihtiyaçların altındaki görünmeyen sebeplere uzanmak bizi asıl hedefimize ulaştıracaktır.