Ölümü Hesaba Katmak

Ölümü Hesaba Katmak –

Maurice Barbanell-

Maurice Barbanell, editör ve medyom olarak 60 yıldan fazla bir süre spiritüalist akımın ön cephelerinde yer almıştır. “Where There Is a Will” adlı kitabından yaptığımız bu alıntı, fiziksel ölümün, hayatın düzeni içinde, tıpkı doğum kadar asli ve bütünleyici bir adım olduğuna işaret ederek, bu adımı hesaba katan uygun bir bakış açısına sahip olmanın gerekliliğini ele almaktadır.

Felsefemiz ölümü hesaba katmalıdır, çünkü ölüm kaçınılmazdır. Ölümün geleceğini kabul etmeyi reddetmek veya onu düşünmeyi sürekli ertelemek aptalcadır, dar görüşlülüktür. Böylesine önemli bir hadise görmezden gelinemez.

Bazı insanlar vasiyette bulunmayı reddederler, çünkü bunu yaparlarsa kendi ölümlerini hızlandıracaklarına inanırlar. Hayatta kesin olan çok az şey vardır ve ölüm bunlardan biridir. Doğmayı reddedemeyeceğiniz gibi ölmeyi de reddedemezsiniz.

Ötealemdeki ülkeye giden yolun diğer ucuna geçmek üzere ne zaman çağrılacağınızı bilemezsiniz. Akıllı birey, bu kaçınılmaz gerçekleri tanıyıp hayatını ve felsefesini bunlara göre inşa eder.

Geçtiğimiz günlerde bir gazetenin okur mektupları köşesinde bir mektup okudum, yazar şöyle diyordu: “Hiç şüphe yok ki sevilen birinin ölümü insan ruhunun başına gelebilecek en parçalayıcı deneyimdir. Mahrumiyet duygusunun yarattığı bunaltıcı ıstırabı yok edecck hiçbir teori veya formül yoktur.”

Halbuki, ruhsal hakikatlere dair az da olsa bir bilgiye sahip olanlar, tüm matem tutmaların bencilce olduğunu bilirler. Bizler aslında kendi fiziksel kaybımıza ağlayıp sızlanmaktayızdır.

Karanlıktan ışığa kaçmış olanlar için, tüm hastalıklardan, zayıflıklardan, dünyasal hayatın eşitsizliklerinden ve adaletsizliklerinden kurtulup özgürleşmiş olanlar için tek bir gözyaşı bile dökülmemelidir. Bu, onlar için çocuk bahçesinden daha büyük bir okul bahçesine doğru ilerlemenin zevkini tatma vakasıdır. Hiç kimse sonsuza dek çocuk bahçesinde kalmayı istemeyecektir.

Bilgiyle donanmış olduğunuzda, ölümün gelişinden korkmazsınız. Ölümün hayatın düzeni içinde tıpkı doğum gibi varoluşun asli ve bütünleyici bir adımı olduğunu kabul edersiniz.

Bunlardan biri fiziksel dünyaya girişi, diğeri de fiziksel dünyadan çıkışı temin eder. Varlıklarının daha yüksek ve daha derin görünümlerine dair hiçbir düşünce üretmemiş ve hayatlarının tamamını materyalist hedefleri takibe adamış olanlar, ölüm geldiğinde hazırlanmamış halde olacaklardır. Onlar gidecekleri ülkeye dair hiçbir şey bilmeyen yolcular gibi olacaklardır.

Yalnızca, bir varoluş şeklinden daha geniş olanına doğru geçtiğini fark eden bir birey, günlük hayatı sükunet ve güvenle karşılar çünkü o gelecekteki istikametini bilir. Kendisine, “Nasılsın?” diye sorulduğunda, “Ölüme dünden bir gün daha yakınım,” cevabını verip soruyu soranları şaşkına çeviren bir adam tanırım. Bir keresinde bir arkadaşım da kendisini dinleyen seyircilere, hepsinin potansiyel cesetler olduklarını söyleyerek onları şaşırtmıştı. Elbette bu çok zarif bir tarif değildi ama ifade, en azından onların bedeni açısından doğruydu.

Birçok insan, gelecekteki bu varoluşun bir anlık görüntüsünü elde etmiştir. Bu kişiler bunu hep harikulade ve güzel terimlerle tarif etmişler, ölümde dehşete kapılacak hiçbir şeyin olmadığını keşfetmişlerdir.

Bu deneyimler, içsel melekelerin açıldığı ciddi hastalık dönemlerinde meydana geldiklerinde, bunları yaşayan kişiler hayata dair daha büyük bir resmin farkına varmışlar, hatta
ötealemin bazı sakinlerini görmüşler; onları, sevdikleri akrabalar ve arkadaşlar olarak tanımışlardır.

Böyle bir deneyim, George Bernard Shaw’un ölüm döşeğindeki karısının başına gelmiştir. Bu deneyim, kocası üstünde büyük bir etki yapmıştır çünkü bu olgu, Shaw’un yıllar boyunca açıklayıp savunduğu hayat gücü görüşüne aykırıdır.

Hayatının elli küsur yılını, ruhsal güçleri kontrol eden görünmeyen yasaların işleyişini araştırmaya adamış olan meşhur bilim adamı Sir Oliver Lodge ise edindiği yeni bilgisinin, evreni yönlendiren üstün zekaya olan saygısını derinleştirdiğini keşfetmiştir. Sir Oliver’ın bilimsel araştırmaları, tutucu anlamda olmasa da onu daha dindar biri haline getirmişti. Lodge bir keresinde bir davaya tanık olarak çağrılmış ve ruhsal meseleler hakkındaki görüşleri incelemeye tabi tutulmuştu. Önceki tanıkların ruhsal alemin bir yanılgı olduğunu öne sürdükleri kendisine söylendiğinde o başını sallamış ve “Yanılgı dünyası budur,” diye cevaplamıştır. “Hakikat sadece görünmeyende bulunabilir.” Bu çarpıcı beyanat, gerçek bilimin gerçek din ile çatışamayacağını onaylar. Gerçekten de dünyanın büyük trajedilerinden biri, bilim ve din arasındaki çatışma olmuştur. Geçmişte din, mucizelere olan inançta ve inancı kendi sınırları içinde sıkıştıran bir eğilimde ısrarcı davrandığında, maddeci metotlarla açıklanamayan her öğretiyi reddeden bilim adamlarının muhalefetiyle karşılaşmış ve böylece yeni tanrısı bilime ibadet olan maddecilik felsefesi yayılmıştır.

Erken dönem bilim adamları görünmeyen aleme veya görülmeyen güçlere inanmayı reddettiler; bölünemez maddenin tek gerçek olduğunu öne sürdüler. Kendini, ilk dönemlerinin aksine, keşiflerinin tatbikiyle eskisi kadar meşgul edemeyen bilim, insanlığı şu an kader yolunun kavşak noktasına getirmiştir. Atom bombası tüm insanlığın geleceği hakkında iyi veya kötü anlamda bir soru işareti yaratmaktadır. Bu ikilem; savaşın şiddetli dürtüsü altındayken, bilim, insanlığın henüz ruhsal olarak hazır olmadığı bir silahı keşfettiğinde ortaya çıkmıştır. Böylece bilim, kendi kendini ruhsal sonuçları kabullenme gerekliliğine zorlamıştır. Bilim ve din arasındaki uçurum da böylece daralmıştır.

İnsan, en garip çelişkilerden birinin etkisiyle, dinin değil de bilimin ilerleyişi yoluyla ruhsal gereklilikler üzerinde düşünmeye zorlanmıştır. Yüce ve derin kudretlerin kabullenilmesi adeta insan şuuruna dayatılmaktadır. Şimdilerde tüm büyük dinlerin kurucuları tarafından kutsal kabul edilmiş olan hakikatleri dikkate almaya mecbur edilmekteyiz. Bencilliğin sebebi olan ve insanları sonunda savaşa sevk eden maddecilik doktrini, artık tüm çıplaklığıyla ahmaklığını ortaya sermektedir.

Kalın kafalı ve sözüm ona pratik bireyler bile bencilliğin bireysel, ulusal veya uluslar arası anlamda işe yaramadığını fark etmeye mecbur edilmektedirler. Diğerkamlık, kişisel çıkarlarınız açısından bile en iyi politikadır! Karşı karşıya olduğumuz problemlerin birçoğunun çözümü, varlığımızın temelleri hakkında temel bir anlayış edinmemizi, bizlerin zihinsel ve ruhsal varlıklar olduğumuzu ve bu realiteden kaçamayacağımızı anlamamızı talep etmektedir. Büyük öğretmenler tarafından bildirilen ruhsal kuralların çok pratik olduğunu, eğer kendi varlıklarımızı tamamlayacaksak, bunları görmezden gelemeyeceğimizi keşfetmeye başlıyoruz. Şu basit ama sade beyanatı hatırlayalım: “İlk önce Tanrı’nın krallığını ve O’nun doğruluğunu ara ve bütün bu şeyler sana verilecektir.”

Bu sade bir ifadedir ama hakikattir. Cennetin krallığı olan Tanrı’nın krallığının bulunabileceğini bir kere anladığınızda ve hayatınızı bu bilgiyle uyum içinde yaşadığınızda, ihtiyaç duyduğunuz bütün “bu şeyler” size verilecektir.

Her yeni günü sükunetle, sakinlikle ve güvenle karşılarsınız. Sahip olduğunuz bilgiye iman duyduğunuz sürece hiçbir şeyin sizi alt edemeyeceğinden eminsinizdir. Bilgi sorumluluk getirir -ki bu da bilgiyi kullanışınızla ilgili bir meydan okumadır. Doğal kanunların işleyişi hakkında bilgi sahibi olduğunuz halde hala bencil, hırslı veya tamahkar olursanız kabahatiniz daha büyük demektir. Davranışınız, ruhsal gerçeklerle ilgili bilginize karşı olduğunda ruha karşı suç işliyorsunuz demektir. Neyse ki dünya üstünde, hem içte hem de dışta olan güçlerden elde edilebilecek rehberliğin günlük farkındalığıyla yaşayan binlerce insan var. Doğal kanunlar daima uyumlu sonuçlar doğururlar. Çiçeklerin bol olduğu herhangi, güzel bir bahçeyi ziyaret edin; orada yüzlerce renk tonu olabilmesine rağmen onlar daima uyumlu biçimde birbirlerine karışırlar; onlar yüce sanatkarlığı insan tarafından asla kopyalanamayacak olan Sonsuz Zeka’nın bir hediyesidirler.

Benzer şekilde, evrensel faaliyetin tamamı ritm ve ahenkle hareket eder. Her bir görünüm, kendisi için belirlenmiş olan görevini yerine getirmektedir. Sağlığa, mutluluğa ve zengin, dopdolu bir hayata giden anahtar yalnızca evrenle uyum içinde yaşayarak ve sizin büyük şemada asli bir etken olduğunuzu fark ederek elde edilir. Kendinizi değersiz ve işe yaramaz görmeyin. Sizin varoluşunuz, yapacağınız bir katkınız olduğunun delilidir. İlahi şema için asli bir öneme sahip olduğunuzu hiç unutmayın. Doğum olgusu size, fiziksel ve ruhsal olarak ihtiyaç duyduğunuz bütün donanımı sağlamıştır. Bedeninizin kökeni olan küçük, görünmeyen hücrelerin tırnaklarınızın şekline varıncaya dek fiziksel organizmanızın bir kısmını oluşturdukları gibi, sizler de zihinsel ve ruhsal teçhizatınızla donanmışsınızdır. Tanrı’nın verdiği bütün cephaneyi kullanmazsanız bu kendi hatanızdır çünkü bu, sizin ilahi mirasınızın bir parçası olarak içinizde mevcuttur.

Bu dünyaya girişiniz, aynı zamanda Tanrı ile aranızda hiç kopmayan bir bağı da sağlar ve sizin başka hiçbir aracıya ihtiyacınız yoktur. Hayattaki ve ölümdeki hiçbir hadise bu bağı koparamaz. Sizin içinizde ilahi ambara erişebilmenizi sağlayacak şeyler her zaman mevcuttur. Tanrı nasıl sizin bir parçanız ise, sizler de Tanrı’nın birer parçasısınız. Sizler varlığınızla ilahiliğin doğasına katkıda bulunursunuz. Sizler Sonsuz Ruh’un sahip olduğu her şeye minyatür bir halde sahipsinizdir. Sizler ilahi dokumanın ipliklerisiniz.


Two Worlds dergisinden çeviren: Burak Erker