Işık-Renk-Ses

Işık, Renk, Ses: Titreşim Terapileri Arın Roden-

Reading Üniversitesi’ndeTemmuz 1998’de gerçekleştirilen bu konferans Light Information for Growth and Healing Trust (Büyüme ve Şifa için Işık Bilgisi Vakfı)tarafından düzenlenmişti. Vakfın amacı;geleneksel ve tamamlayıcı tıpta ışığın ve rengin kullanımının artmasını sağlamak suretiyle, insanın gelişiminde ışık, şuur ve aydınlanma arasındaki bağlantının farkındalığına dikkatleri çekmek; fiziksel, zihinsel ve ruhsal iyileşmede bütünsel yaklaşımın önemi konusunda bireyleri cesaretlendirmekti.

İlk konuşma, Profesör George Brainard tarafından ışığın biyolojik, davranışsal ve terapisel etkilerinin fizyolojik temeli hakkında yapıldı. Brainard’ın araştırmaları, ışığın sanki bir ilaçmış gibi davrandığını ve bundan dolayı da bir ilaç olarak kullanılabileceğini gösteriyordu. Parlak ışığın insanlardaki melatonin üretimini baskı altına almasını ve onun mevsimlere bağlı düzensizliklerindeki kullanımını tartıştı. Uyku, beslenme ve adetle ilgili mevsimlere bağlı olmayan düzensizliklerle ilişkili klinik depresyonlar ya da vardiyalı çalışma sonrası yorgunluk gibi kliniksel olmayan depresyonlar arasındaki farkları vurguladı. Işık, bizler çocukken daha parlaktır ve yaşlandığımızda retina, yeşil ve mavi ışığı gençliğimizdeki gibi nakledememektedir. Brainard mevsimlerin, ışık ve karanlığın; ışığın parlaklığının, dalga boyunun ve süresinin, hamsterlerin üreme devreleri üzerindeki etkilerini gösterdi. Hamsterların yumurtalıklarının ölçüleri yazın, kışa nazaran on kat daha genişlemekteydi ve bu, artan sperm üretimi ve artan testesteronla ilişkiliydi. Dünyada mevcut gıdanın insan başına 2.270 gram olduğunu, bunun herkesi beslemek için ihtiyaç duyulanın üç katı olduğunu fakat gıdanın dağıtımı ve ışığın kullanımıyla ilgili bir şeyleri yanlış yaptığımız için günümüzde şahit olduğumuz büyük kıtlıklara (karanlık) sebep olduğumuzu anlatan kışkırtıcı bir konuşma yaptı. Konferansa ABD’den katılan Marry Bolles, çocukların ve büyüklerin eğitimsel, duygusal ve sosyal gelişimi için ışığın, sesin ve kulak kanallarının uyarımının kullanımından bahsetti ve şunları söyledi: “Duyusal algılama problemi olan çocuklar, davranış ve öğrenme güçlüğü yaşıyorlar. Duyular, normal beyin fonksiyonunu zayıflatan bozulmuş nöropeptitleri artıran doğum travması, kimyasal dengesizlikler ve sindirim problemleri sayesinde karmakarışık bir hale gelmektedirler. Zorluklar, çocukların çevreleriyle olan ilişkilerinde kendini göstermektedir. Bu çocuklar izole olma, yabancılaşma ve uyumsuzluk duygularından dolayı acı çekmektedirler. Onların içsel ışıklarıyla bağlantıları kaybolmuştur. Yapısal terapileri kullanan tedavi bütünseldir; psikolojik danışmayı kullanma, davranış değişikliği ve konuşma terapisi, bireysel özel programlar ve duyusal eğitimi içerir. Çocuklar, ışıkla ve çocuğu şimdiye getiren rastgele seslerle hareket eden bir masada tedavi edilmektedirler. Işık, duyguları yoğunlaştırır; ses, düşünce modellerini keser ve hareket, korkuyu yatıştırır. Hatalı içsel modellerin kırılması; çocuğun içsel ışığına, bütünlüğe, gerçek güçlerine erişmesini sağlamaktadır. ”

St. Petersburg’dan Profesör Kira Samoilova, Işıktıp’taki yeni teknolojileri sundu. Çeşitli kan hastalıklarında ışıkla değişime uğratılmış kanın kullanımı tartışıldı. Maalesef o kadar çok bilgi sunuldu ki, bu konularda eğitim almamış biri olarak anlatılanları takip etmek çok zor oldu. Yine de Samoilova’nın, UVA, UVB ve görünür ışık dalgalarının, kara sarılık ve HIV  dahil olmak üzere belirli virütik hastalıklarda kanı temizlemek amacıyla kullanılması konusundaki araştırması, dinleyicilerde heyecan yarattı. Bu, her ülkedeki hematologların yakından incelemesi gereken bir konudur.

Dr. Steven Vazquez, “Işık Hızında Şifa” başlıklı konuşmasında psikoterapi ve tıpta, ritmik ışık ve rengin kullanımını tartıştı. Bir Lumatron kullanarak yaratılan kısa ışık uyarımı ruhun pencereleri olan gözlerin içine gönderilmektedir. Bu, göz-beyin bağlantısını uyarır ve ışık, içsel vizyonu sağlar. Dr. Vazquez, çevresel güvenlik, kişilerarası güvenlik ve psişelerarası güvenlikten de söz etti; şuurun renk kodlamalı olduğundan, nadiler ya da şuur damarlarının duygularımızla ilişkilerinden bahsetti.

Konferansın ikinci günü, ENOA – Elektrotanısal Nörofizyolojik Otomatikleştirilmiş Analiz- kullanarak, beynin ışığı analiz ediş tarzından bahseden Dr. Papakostopoulos’la başladı. Fiziksel ışık, retina tarafından beyine nakledilen elektrik akımları haline dönüştürülmektedir. ENOA sinyalleri alabilir ve ne olduğunu analiz edebilir. Bu özel göz koşullarını ve bedeni daha genel olarak etkileyen diğer koşulları belirlemede kullanılabilir.

ANNE ARNOLD SILK, “Gece Hiç Işık Olmaması” hakkında ve karanlığın önemi üzerinde konuştu. Yeni doğan çocuklar parlak ışıklardan etkilenirler; özellikle yeni doğan bebeklerde iltihapsız retina hastalığı (retinopati)iyi bilinmektedir. Aynı zamandahapishanede yatanlarda perdelerin yokluğundan ve bütün gece yanan kırmızı ışıktan dolayı şiddetli bir uyku yoksunluğu problemi vardır. Geceleyin fazla ışık, melatonin üretimini etkilerve bu da, bağışıklık sistemi fonksiyonunun azalmasıyla sonuçlanır. Hafif renkli gözlüklerin de bir etkisi
vardır. Yeşilin sakinleştirici bir etkisi vardır, sarı ise gece araba sürmek için iyidir. Siyah gözlükler depresyona sebep olabilir.

Üçüncü gün, Dr. Ursula Anderson’ın, çocuklardaki şiddet eğilimi, davranış bozuklukları ve öğrenme güçlüğü konularında ışığın ve rengin kullanımının önemi üzerindeki konuşmasıyla başladı. Şiddetin sebebini; çocuklarda daha yüksek olan incinebilirlik düzeyine, sinir hücrelerinin iletişimindeki içsel ve dışsal faktörlere bağlı uyumsuzluğa bağladı. Dokunmanın öneminin ve doğumdaki ilişkinin, sinir hücrelerinin iletişimi üzerinde bir etkisi olduğunun üzerinde durdu. Konuşmacı, ultrasonun, sinir sistemini allak bullak edici bir etkisi olup olmadığı üzerinde araştırma yapıyor.

Aynı zamanda inanç sistemimizi etkileyen hatıraların önemi üzerinde durdu. Deneyimlerimizin davranışlarımız üzerindeki sonuçları ve kendimizi başkalarından ayrı hissedişimiz üzerinde konuştu. Çevrenin öğrenmeyi, bağışıklığı, hatırayı ve davranışı etkileyebilecek olan sinir iletiminde bir değişikliğe yol açabileceğine değindi. Kendi kimliğimizle ilgili sağlıklı bir hisse sahip olmamız gerektiğini vurguladı. Çocuklarla imgeleme çalışmaları yaparken renkleri kullandığından ve sevdikleri renkte bir giysi ya da taşı alıp evlerine götürmelerine izin verdiğinden söz etti.

Dr. Christine Page beden, zihin ve ruh arasında bir köprü kuran “Gökkuşağı Şifacısı” hakkında ilginç bir konuşma yaptı. Bütün problemlerimizin sebebi, birbirimizi bir bütün halinde değil de ayrı ayrı algılamaktır ancak bütünsel olmak adına başkalarına yönelttiğimiz ilginin içinde kaybolmamamız gerekir. Bizler kendimizi iyileştirirken, birbirimizi de iyileştirmiş oluruz. Işık, biçim alır ve böylece biz öğrenebiliriz. Işığın üç biçimi vardır:

1)      İkilemler arasında hiç ayrım kalmayıncaya kadar karşılıklı etkileşim yoluyla yaptığımız sentezlerin ışığı.

2)      Ruhun ışığı veya içsel ışığımız.

3)      Hologramı yaratmak için girişim modeli üzerinde parlayan ikinci lazer ışığı.

Dr. Page bizleri, bir notayı iyice seslendirmeye teşvik etti: “Düşüncelerimiz, duygularımız ve yarattığımız şekiller; aydınlanmanın yakıtıdırlar. Yakıt ne kadar ağır olursa o kadar fazla duman ve kirlilik üretir.”

Peter Mansfield, Dr. Bates’in vizyonu dengeleme ve antropozofik tamamlayıcı renklerin kullanımıyla ilgili bazı çalışmalarını gösterdi.

Monica O’Malley ise renk-punktur ve nabız okuma tekniklerini gösterdi.

Karl Ryberg ve Thrity Engineer, “Tek Renkli Işık Kubbesi” tedavisinin etkisini anlattılar. Kişinin hayati enerjisi, bir polaroid kameranın yardımıyla, dengede olup olmadığının görülmesi için değerlendirilmektedir. Daha sonra bu kişiler auralarının şarj edilmesi için seçilmiş bir dizi renge, bu renk kubbesi içinde on beş dakikalığına maruz bırakılmaktadırlar. Dr. Jacob Liberman, “Gelecek Bin Yılın Tıbbı” başlıklı konuşmasıyla programı bitirdi. Liberman, kaynağa dönüş yolculuğumuzun bütünlük, sağlık ve kaynakla bağlantıda oluşla ilgisi hakkında konuştu. Ancak bizler yaşama, onu bütün olarak görmek yerine bir delikten bakma eğilimindeyiz. 21. yüzyıl için nasıl değişebiliriz? Uzlaşmakla yetinmemeli, bütünsel bir hakikati paylaşmalıyız. İnsanlık, iyileştirici ilkedir. Bizler bu görünen ışığız. Işık homeopatik bir ilaçtır. Işığın tayfı, hayatın tayfıdır.

Konuşmalara ek olarak düzenlenen atölye çalışmalarında ise Dr. Liberman, bizleri birer dakika yirmi farklı renge maruz bıraktı ve daha sonra neler hissettiğimizi sordu. Ortaya çıkan sonuç, bu çalışmanın hepimizde bir sakinlik ve derinlik hissi yarattığıydı.

 

Network dergisinden çeviren: Burak ERKER