Evrensel Bir Fenomen:
Ölüme Yakın Deneyimler –
Duygu Güner, Verda Altınel-
Hepimiz kendi merak çerçevelerimiz içinde Ölüme Yakın Deneyimler hakkında az da olsa bir kulak dolgunluğuna sahibizdir. Ölüme yakın deneyimler yani kısaca ÖYD; bireylerin klinik olarak “ölü” kabul edildikten sonra yeniden diriltildikleri ve kendilerine gelmelerinin ardından, bu deneyim sırasında fiziksel bedenlerini terk ettiklerini ve ölümden sonra gidilen alem olduğu anlaşılan bir yeri ziyaret etmiş olduklarını anlattıkları olaylardır.
ÖYD’ler 1975’te ilk olarak psikiyatrist ve aynı zamanda felsefe doktoru olan Raymond A. Moody, Jr.’ın bu konu üzerinde yazmış olduğu çok satan kitabı Life After Life’ı (Ölümden Sonra Yaşam) yayımladığı zaman gündeme gelmiştir. Bundan kısa bir süre sonra Elizabeth Kübler-Ross da eşzamanlı olarak aynı türdeki bir araştırmayı yönetmiş olduğunu açıklayarak Moody’nin bulgularını yinelemiştir. Gerçekten de, bu fenomene giderek daha çok araştırmacı el attıkça, ÖYD’lerin yalnızca şaşılacak kadar yaygın olmakla kalmayıp aynı zamanda yaşamın ölümden sonra da sürmekte olduğunun en zorlayıcı kanıtlarının elde edildiği görülmüştür. 1981’de yapılan bir Gallup araştırması sekiz milyon ya da kabaca yirmide bir erişkin Amerikalının bir ÖYD deneyimlemiş olduğunu ortaya koymuştur. Ayrıca bu ankette Amerikalıların %71’inin ölümden sonra hayata inandıkları ortaya çıkmıştır. 1986’da Chicago Üniversitesi “National Opinion Research Council” (Ulusal Görüş Araştırması Konseyi) tarafından yapılmış bir ankette yetişkin Amerikalıların yüzde 42’sinin ölmüş bir kimse -genellikle bir yakın akraba- ile kişisel irtibatta bulunmuş olduğunu hissettiğini açıkladığını görüyoruz. Kişisel bir ruhsal tecrübe geçirdiğini söyleyenlerin %78’i ölmüş kişiyi gördüğünü, %50’si sevdikleri kişinin konuştuğunu duyduğunu, % 18’i ise o varlıkla gerçekten diyalog kurabildiğini söylemiştir. Daha da şaşırtıcı olanı, aynı ankette, ölümden sonra hayatı reddeden azınlığın %30’unun bile ölmüş birisiyle kişisel bir irtibat deneyimi geçirdiğini hissettiği açıklanmıştır.
ÖYD’ler evrensel bir fenomen görünümündedir. Bu deneyimler hem sekizinci yüzyıl Tibet’in Ölüler Kitabı’nda hem de iki bin beş yüz yıllık Mısır’ın Ölüler Kitabı’nda ayrıntılarıyla anlatılmış bulunmaktadır. Eflatun, Devlet adlı kitabının onuncu bölümünde, Er adındaki bir Yunanlı askerin cenaze töreninde, cesedinin yakılma anından birkaç saniye önce dirildiğinden söz eder; bu asker, bedenini terk ederek “dar bir tünelden” geçip ölüler ülkesine gitmiş olduğunu söylemiştir. Bede de bir sekizinci yüzyıl yapıtı olan A History of the English Church and People’da (İngiliz Kilisesi ve Halkının Tarihi) benzer bilgiler vermiştir ve Harvard’da din araştırmaları okutmanı olan Carol Zaleski Otherworld Journeys (Ötedünyaya Yolculuklar) adlı son kitabında, Orta Çağ edebiyatının ÖYD örnekleriyle dolu olduğunu işaret etmektedir.
ÖYD yaşayanlar tek tip demografik özelliklere sahip değildir. Yani toplum içinde istatistiksel olarak aynı özellikleri taşımazlar. Çeşitli çalışmalar, ÖYD’lerle, bir kimsenin yaş, cinsiyet, medeni durum, ırk, din veya ruhsal inançlar, toplumsal sınıf, eğitim düzeyi, gelir, yaşadığı ülkenin ya da evin büyüklüğü gibi öğeler arasında hiçbir ilişki bulunmadığını göstermiştir. ÖYD’ler tıpkı şimşek çakması gibi her an ortaya çıkabilmektedir. İman sahibi kişilerle hiçbir inancı olmayanlar arasında da ÖYD açısından hiçbir fark yoktur.
ÖYD fenomeninin en ilginç görünümlerinden biri de, deneyimlerin arasındaki tutarlılıktır. Tipik bir ÖYD özetle şöyle açıklanabilir:
Bir kişi klinik bir ölüm yaşıyor ve birden kendisini bedenin üzerinde havada yüzer durumda buluyor, olup biteni oradan izliyor. Birkaç saniye sonra büyük bir hızla bir karanlığın ya da bir tünelin içinden geçiyor. Parıltılı bir ışıkla aydınlanmış bir alana varıyor; orada, yakın geçmişte ölmüş dost ve akrabaları onu sıcak bir biçimde karşılıyorlar. Genellikle tanımlanamaz güzellikte bir müzik duyuyor ve gözlerinin önünden dünyada gördüğü her şeyden daha güzel görüntüler -dalgalanan çayırlar, çiçeklerle dolu vadiler ve parıldayan nehirler- geçiyor. Bu ışıkla dolu dünyada hiçbir acı ya da korku duymuyor, içini neşe, sevgi ve barış duyguları kaplıyor. Büyük bir şefkat duygusu yayan bir ışık varlıkla ya da ışık varlıklarla karşılaşıyor, tüm yaşamı gözlerinin önünde panoramik bir biçimde yeniden canlanıyor. Bu daha büyük gerçeklik alemi onu kendisinden o denli geçiriyor ki, orada kalmaktan başka hiçbir şey istemiyor. Bununla birlikte, bir varlık ona henüz zamanın gelmediğini söylüyor ve dünyasal yaşamına geri dönmesi ve fiziksel bedenine tekrar girmesi için onu ikna ediyor.
ÖYD YAŞAYANLARDAKİ ORTAK NOKTALAR
- Ölmüş Olma Hissi:
İnsanların çoğu ÖYD yaşarken, onun ölümle ilgili bir olay olduğunun idrakine varamıyorlar. Bedenlerinin üstünde dolaşıyorlar, uzaktan izliyorlar, ben buradayım, aşağıda yatan kim gibi sorulara cevap arıyorlar. Onun kendi bedenleri olduğunu anlayamıyorlar. Bu haldeyken, genellikle herkes, bir korkuya kapılıyor, fakat kısa zamanda bu korku yerini idrake bırakıyor. Onlara yardım etmeye çalışan doktor ve hemşireyle konuşmaya çalışıyorlar. Fakat onları kimse duymuyor. Kendilerini fark etmeleri için doktorların ellerini kollarını çekiştirebiliyorlar. Fark edilmediklerini anladıkları zaman iletişimin kopmuş olduğunu kavrıyorlar. Bu andan sonra hasta kendine dönüyor ve korku yerini ruhsal sevinç ve idrake bırakıyor.
Bu konuyla ilgili bir örneği şöyle aktarmak mümkün: Kalbi durmuş olan bir hastaya doktoru kalp masajı yapıp onu hayata döndürüyor. Hastanın doktora anlattıklarına göre, doktor kalbine masaj yaparken, hasta doktorun kendisinin üstünde çalıştığını gördüğünü ve yanına gelip arkasında durarak, onunla uğraşmamasını, çünki bulunduğu yerin ve durumun çok rahat ve güzel olduğunu söylemek için çırpındığından bahsediyor. Doktora sesini duyuramadığı için damarına yaptığı iğneyi durdurabilmek için kolunu çektiğini, ancak bunların kaygan ve tesirsiz hareketler olarak kaldığını ifade ediyor. Sonraları hasta bu anı yeniden anlatırken, “Sanki içi elektrikli çok ince ve jelatin bir boruyu elliyordum” demiştir.
- Sükünet ve Rahatlama: Hasta bedenin içindeyken hep ağrı ve sızıları oluyor. Ama bağlar gevşeyince acılar yok oluyor ve yerini bir rahatlama ve sükünet haline bırakıyor.
- Bedeni Terk Etme: Doktorun “Artık yapacağımız bir şey yok, hastayı kaybettik” dediği an, hasta esaslı bir perspektif değişimi yaşıyor. Yükseldiğini ve bedenini dışarıdan gördüğünü hissediyor. Kendilerinin daha farklı bir bedende olduklarını biliyor ve hissediyorlar. Genelde bu bedeni ruhsal enerji alanı olarak tanımlamışlardır.
- Tünel Yaşantısı: Bu durum daha çok bedenden ayrılıştan sonra yaşanıyor. Bedenlerini terk edenler, bunun ölümle ilişkili olduğunu idrak ettikten sonra bu idrak anlarında önlerinde bir tünel belirdiğini ve karanlık bir yere doğru çekildiklerini ifade ediyorlar. Bu tünelin en ucundaki parlak ışıklı yere varabilmek için devamlı hareket ediyorlar. Bazı anlatımlarda ise tünelden geçmek yerine merdivenlerden çıkmak şeklinde tasvir edilmiştir. Genelde ortak anlatımların hepsinde tünelden parlak ışığa doğru bir geçiş söz konusudur.
Bu tünelden geçme olgusunu 15. yy’da Ressam Herman Bosch’un yaptığı “Göksel Cennete Çıkış” tablosunda da görmek mümkündür. Tabloda ön planda, ölmek üzere olan bir adamın başındaki melekler, onu itina ile yukarı doğru yükseltmek istiyorlar. Arka planda bir tünelden geçiş ve aydınlığa çıkış var. Tünel çıkışındaki parlak ışıkla dolu dünyaya ayak basanlar yere diz çökmüş olarak duruyorlar.
- Işıklı Görüntüler: Tüneli geçenler genellikle ışıklı varlıklarla karşılaştıklarını ifade etmişlerdir. Anlatılanlara göre bu varlıklar içten aydınlatılmış gibidirler. Etrafa doğru her yere ve her şeye tesir eden bir nur saçmaktadırlar. Bu ışığın dünyada görülüp bilinen tüm ışık türlerinden daha aydınlık ve parlak olduğunu söylüyorlar. Muhteşem parlaklığına rağmen bu ışık gözü yakmıyor, tersine insana sıcak ve güçlü bir canlılık duygusu veriyor. Bu aşamada ölümü yaşayanlar genellikle ölmüş arkadaşlarıyla ve akrabalarıyla karşılaşıyorlar. İfadelere göre, bunların birbirlerine benzeyen, tanımlanması zor beden şekilleri var, ancak insan bedenlerine çok benziyor. Bazıları güzel manzaralar gördüklerini ifade ediyorlar. İletişimin telepatiyle olduğu, sürekli huzur veren bir müzik gibi bir sesin duyulduğunu anlatıyorlar.
- Işıklı Varlık: Birçok ışıklı varlıklarla karşılaştıktan sonra, ÖYD geçiren kişi genellikle daha yüce bir ışıklı varlıkla karşılaşıyor. Bu varlık sınırsız sevgi ve anlayış yayıyor, kimse onun yanından ayrılmak istemiyor. Ancak bu yüce varlık onlara dünyasal bedenlerine dönmeleri gerektiğini bildiriyor. Sadece, geri dönmeden önce dünyada geçirmiş oldukları yaşama bir göz atabilecekleri, bunu onlara gösterebileceğini söylüyor.
- Hayata Geri Bakış: Bu insanlar geçirdikleri hayata baktıklarında, tüm dış çevreler ortadan siliniyor. Onun yerine üç boyutlu, renkli her yapmış olduklarını içinde gösteren bir panorama beliriyor. Burada insan kendini dışarıdan gözlemleyebiliyor. Bu sırada meydana gelen olayların bizim bildiğimiz zamanla ilgisi yoktur. Bu hayat panaromasını seyrederken, ışıklı varlık o kişinin yanında kalıp, ona yaşamında yapmış olduğu şeyleri soruyor. Geçmiş olayları daha geniş bir sebep-sonuç zinciri içinde görmesine yardım ediyor. Yani bunu izlerken insan o olayda hem karşısındakinin duygularını kendiymiş gibi yaşıyor hem de kendisi yaptığını gözlemleyebilme hatta doğruyu yanlışı bir de dışarıdan izleyebilme şansı elde etmiş oluyor. Bu deneme tüm insanlar üzerinde, hayattaki en önemli şeyin sevgi olduğu izlenimini bırakıyor, ardından da bilgi geliyor. Ayrıca ÖYD’lerden geri dönen kişiler öğrenmeye karşı büyük bir istek duyuyorlar. Şimdi süjelerden bir tanesinin panoramik hayata geri bakış anında hissettiklerini birebir olarak aktaralım: “ÖYD’den öğrendiğim en önemli şey, yaptığım her hareketten sorumlu tutulacağım oldu. Işıklı varlıkla birlikte geçmiş yaşamımı gözden geçirdiğimde, hiçbir mazeret ve kaçış yolu yoktu. Ayrıca, sorumluluk sahibi olmak hiç de kötü değil. Biraz garip ama zayıflıklarımı iyice tanıdım, çünkü onlar bana aitti. Ondan dolayı geleceğimi de öğrenmiş bulunuyordum. Geçmiş yaşamımı seyrettiğimde aklımda kalmış olan bir sahne var. Küçük kız kardeşimin sepetini, içinde benim istediğim bir bebek var diye yırtmıştım. Evet, bu sahne gözümün önünde aynen canlandı. Kız kardeşimin büyük acısını o an içimde yaşadım ve sevgisizce yaptığım hareketin acısını içimde hissettim. Çok şükür ki dünyada bu gibi yanlış hareketlerde bizi uyaran büyük bir yardımcımız var, vicdanımız. İnsan yaptığı yanlışların içinde yaşadığı zaman çok nahoş durumlara düşüyor. Keşke insanlar buna inansalar da, kötülükten kaçıp iyiliğe dönseler, çünkü bu ileride geleceği muhakkak olan bir günde tam olarak karşılarına çıkacak. Bu bilgi benim her gün iyiye, daha doğruya çabalamam için bir neden oluyor. Artık hiç ölümden korkum da yok. Geçirmiş olduğum ölüme yakın deneyimden sadece yararlanıyorum.”
- Ansızın Göğe Yükseliş: ÖYD sırasında bazıları süzülerek uçmaktan söz ediyor, öyle ki ansızın göğe yükselip, dünyayı ancak astronotların ya da uyduların görebileceği bir perspektiften seyredebildiklerini ifade ediyorlar.
- İstenmeyen Dönüş: Birçoklarının ÖYD’si o kadar güzel geçiyor ki, genellikle geri dönmek istemiyorlar ve ayrıldıktan sonra doktorlara “Bizi niye geri getirdin?” diye söyleniyorlar. Fakat bu hal uzun sürmeyip, birkaç gün sonra hayata döndüklerine çok seviniyorlar. ÖYD geçirmiş pek çok insan, evlat, anne, baba ve eşleri olmasaydı, geri dönmeyeceklerini belirtmişlerdir.
- Değişik Zaman ve Mekan Duygusu: ÖYD geçirenlerin çoğu zamanı farklı hissettikleri duygusunu yaşadıklarını ifade etmişlerdir. Birçoğu yaşadıkları zamanı “sanki sonsuzlukta bulunuyorduk,” diye tarif ediyorlar. ÖYD, yaşamımızda alıştığımız günlük sınırlamaları ortadan kaldırıyor. Kimileri bir dakika ölü kalmış olmarına karşın sanki asırlardır oradaydım diye ifade etmişlerdir. ÖYD sırasında varlıklar kendi imajinasyonları çerçevesinde olayları yaşarlar. Yani varlık orada herhangi bir zaman ve mekan kavramı olmadığı için o an düşündüğü şeyle çok rahat bir şekilde karşılaşabilir.