Yeni Çağın Mimarları

http://www.dreamstime.com/royalty-free-stock-image-colorful-grungy-ethnic-styled-background-eps-image34262366

Yeni Çağın Mimarları –

Alice Bailey-

Büyük dinler, tarihin karanlıklarını yararak ortaya çıktılar. Dinler, inanışlarında ve ibadet şekillerinde, hakikati hayata geçirme yöntemlerinde farklılıklar gösterseler de, sistem ve ayin yönünden ayrılsalar da, şu üç temel unsurda birleşirler:

  1. Tanrı’nın ve insanın doğası hakkındaki öğretilerinde.
  2. Sembolizmlerinde
  3. Belirli Temel Doktrinlerinde

İnsanlar bu gerçeğin farkına varıp dünyanın her yerinde ve her ırk için aynı olan temel hakikatin iç yapısını diğer her şeyden ayrı tutmayı başarabildiklerinde, evrensel din yani Tanrı’ya karşı ortak ama tek tip olmayan bir yaklaşım tarzı gelişebilecektir. Teolojiler, Tanrı bilgisi başlığı altında tek bir konu haline gelecektir; iman, deneyime dayanacağı ve otoriteler yerlerini hakikatin kişisel temelde değerlendirilmesine bırakacağı için, doktrinlere ve dogmalara artık ihtiyaç duyulmayacaktır. İnsanın içinde uyanan ruhun gücü, dinsel kurumların toplum üzerindeki etkisini azaltacaktır; mucizeler devri ve buna bağlı olarak ortaya çıkan şüphecilik ya da bilinmezlik gibi akımlarla birlikte, mucizenin niçin ve nasıl’larının tartışılmaya başlanması, insanüstü alemi ve tekamül sürecinin doğaüstü aşamasını denetleyen doğa kanunlarının anlaşılmasına önayak olacaktır, insanoğlu ilahi mirasını ele geçirecek ve sahip olduğu bütün ilahi nitelik, güç ve becerilerle, kozmosun bir parçası olduğunun farkına varacaktır. Ama şimdilik geleceği bir yana bırakalım ve bugün sahip olduklarımıza bir göz atalım:

Yıllardır süregelen geleneklerden kopuş; ister dinsel kurumlar, ister dogma, doktrin veya ilahiyat formunda olsun, otoriteye başkaldırı; kendi kaderini kendi belirlemeye doğru bir eğilim; eski standartların, ırklar ve inanışlar arasındaki ayrılıkların ve düşünce sınırlamalarının bir kenara bırakılması.

Kısacası karmaşa, sorgulama ve isyan sonucunda özgürlüğün elde edildiği bir geçiş döneminde yaşıyoruz; yani araştırma ve inceleme, karşılaştırma, tümden gelim gibi bilimsel yöntemler artık dinsel inanışlara uyarlanıyor. Dinler tarihi, öğretinin temelleri, düşüncelerin kaynağı ve Tanrı fikrinin doğuşu; araştırma ve çalışmaların ana konusunu oluşturuyor. Bu da daha büyük tartışmalara; Tanrı’nın varlığı, ruh, insan ve kadere ilişkin eski fikirlerin reddedilmesine yol açıyor. Fikir, kuram, şüphe, din, tarikat, mezhep ve farklı sistemlerin bileşiminden iki ana düşünce biçimi ortaya çıkıyor: Birisi, çok geçmeden etkisini kaybetmeye mahkum; diğerinin ise, er veya geç önümüzdeki yüzyıla egemen olacağı ve insanoğlunu İnisiyasyon Dağı’nın zirvesine ulaştıracak hakikat en mükemmel şekilde anlaşılana dek güçlenmeye ve gelişmeye devam edeceği düşünülüyor. Bu iki tür düşünce şöyle özetlenebilir:

  1. Yüzünü geçmişe çevirenler; eski düşünce biçimlerine, öğretilere ve hakikati keşfetmenin karşısında yer alan gerici yöntemlere saplanıp kalanlardır. Bu insanlar, karşılarında ne tür bir otorite olursa olsun, o yetkiye boyun eğerler. Aydınlanmış ruh varlıkları haline gelip kendi kendilerine rehberlik etmeyi yeğlemek yerine, otoriteye uymayı hatta otoritenin kendilerine dayatılmasını tercih ederler. Bu insanlar, safça bir bağlılık ve duyulan sevgi nedeniyle, gönüllerinde ayrı bir yeri olan kurumsallaşmış din ve devletin yolundan giden ancak Tanrı’nın kendilerine bahşettiği ilahi zekayı tanımayı reddedenlerdir. Tanrı’ya olan bağlılık ve sevgileri, katı ve yanlış yönlendirilmiş vicdanları, hoşgörüsüz oluşları, adanmışlar olarak adlandırılmalarına yol açar. Ancak onlar kendi bağlılık anlayışlarıyla kör olmuşlardır ve gelişimleri de bağnazlıkları yüzünden kısıtlanmıştır. Daha çok, önceki kuşağa aittirler ve kurtuluş ümitleri, bağlılıkta ve bizzat tekamülün onları ikinci gruba taşıyacağı olgusunda yatmaktadır.

Bu ilk grup, eski anlayışın tümden yok oluşuyla sonuçlanacak kristalleştirme çalışmasını başlatmıştır. Kendilerine eski gerçekleri tanımlama görevi verilmiş ve böylece insanlığın zihninin açıklık kazanacağı, gerekli ve gereksiz olanların birbirinden ayrılacağı düşünülmüştür. Temel fikirler, dogmaların oluşum süreciyle o kadar çelişmektedir ki, gelecek yüzyılda yalnızca temel ve nedensel olan değerli görülecek, temel olan incelenecek, dolayısıyla ikincil ve önemsiz görülen inançlar reddedilecektir.

  1. İkinci gruba dahil olanların sayısı henüz çok az ama bu grubun gittikçe gelişen bir azınlık durumunda olduğunu söyleyebiliriz. Bu grup, Tanrıyı seven, akıl sahibi, tek bir dine veya tarikata bağlı olmayan ancak kendilerini evrensel yasaların ve aynı zamanda diğer dinlerin de inananları olarak gören gerçekçi insanların oluşturduğu bir gruptur. Her millet ve ırktan insandan meydana gelmiştir; farklı renk ve düşünce biçimlerine sahip olmalarına rağmen, aynı dili konuşur, aynı kavramları benimser, aynı yolda yürürler. Gereksiz şeyleri bir kenara itmiş, doğru inanışların oluşturduğu bütünde birleşmişlerdir. Birbirlerini iyi tanır, her ırkın dinsel liderlerine saygı gösterir ve benimsedikleri kutsal kitaplardan karşılıklı olarak özgürce yararlanırlar. Yeni dünyanın öznel geleceğini oluşturmaya hazırlanmaktadırlar, dünyanın yeni inanışının ruhsal çekirdeğini oluştururlar; eninde sonunda dünyayı kurtaracak olan birleştirici gücün ta kendisidirler.

Geçmişte, Tanrı’nın elçileri olarak, tüm dünyaya O’nun emirlerini bildiren ve insanlara yeni bir umut ışığı yayan meşaleyi yakan büyük kurtarıcılar yaşamıştı. Bugün bu bolluk çağında ve tekamül sürecinin ortasında, belki de evrene kurtuluşu müjdeleyecek bir grup ortaya çıkacak ve bu grup, üyelerinin sahip olduğu farklı düşünceleri bir araya toplamak, grup ruhunu yansıtmak, ruhsal varlığın gerçek yapısını dünyaya kanıtlamak yoluyla, insanların düşüncelerini ve ruhlarını öyle bir uyarıp güçlendirecek ki; Tanrı’nın bahşettiği sevgi, bilgi ve uyumun coşkusuyla Yeni Çağ başlamış olacak.

Geçmişte, büyük dinlerin ortaya çıkışlarını sağlayan peygamberlerin yaşam tarzları, yaptıkları işler ve fikirleri; o dönemin insanlarına etki edip yüzyıllarca bu etkisini sürdürmüştür. Peki ya, kozmosun insan olarak tezahür etmiş partiküllerinden oluşan bir grubun etkisi ne türden olacaktır? Doğruları yaymaya çalışan, dünyayı kurtarmak gibi büyük bir amacı gerçekleştirmek için bir araya gelen ve Tanrı’nın yolundan giden bu bir grup insanın etkisi nasıl olacaktır? Bireysel çabalarını birleştirerek, ruhsal gücün ve ruhsal yaşamın var olabilmesi için yeni bir yaşam tarzı oluşturarak Tanrı’nın yolundan giden bu bir grup insanın gelecek üstündeki etkisi hangi biçimde olacaktır?

Bugün, dünyanın muhtelif yerlerine dağılmış halde olsalar da böyle bir grubun bütünsel varlığından söz etmek mümkündür. Diğerlerine oranla sayıları daha az ve birbirlerinden epeyce uzaktalar ancak sayıları giderek artıyor ve hiç kuşku yok ki, sayıları arttıkça etkileri de daha fazla hissedilecek. Yapıcı ve kurucu bir ruha sahipler; onlar Yeni Çağın mimarları. Kendilerini hakikatin ruhunu korumak ve insanın düşüncelerini yeniden şekillendirmekle yükümlü sayıyorlar. Böylece kökten değişime açık olan zihnin denetim altına alınabileceğine ve zihinde ilahiliğin açığa çıkmasına olanak tanıyan meditatif bir şuur halinin oluşabileceğine inanıyorlar.

Dogmatik ve bağnaz herhangi bir sisteme üye olmayan ve bu iki grubu değerlendirirken akılları gittikçe karışan yeni kuşağın yani genç insanların çoğunluğu, bu ikinci gruba daha yatkındır. İşte bu çoğunluk, geçmişe körü körüne bağlanmaz ve geçmişin o egemen gücüne boyun eğmeyi reddeder. Bu genç insanlar, yeterli bilgi düzeyine henüz erişmemiş olduklarından, insanların düşüncelerini iyiye yönlendirmeyi hedefleyen ve Tanrı’yı anlamaya çalışanların oluşturduğu gruba da ait değillerdir. Yalnızca iki şeyin doğruluğuna inanırlar: özgürlüğe olan ihtiyaçları ve bilgiye olan aşırı tutkuları. Yeni kuşak geçmişin geleneklerini dikkate almamakta, geçmişteki gerçeklik anlayışını reddetmektedir. Ancak henüz hiç bir sağlam temele dayanmadıkları, aksine arayış ve sorgulayış içinde oldukları için, yaşadığımız bu kargaşa, başı bozukluk ve parçalanma da sürüp gitmektedir. Unutulmamalıdır ki, dünyanın içinde bulunduğu durum, günümüzde egemen olan üç farklı gücün çatışmasının bir sonucudur:

1.Eski geleneği canlandırmaya çalışanların, eski kalıpları ve geçmişi vurgularken, bu formların sonunu hazırlamalarından yayılan güç.

2.Mistiklerin içinden çıkan ve gezegensel hiyeraşinin rehberliğinde yeni bir form oluşturanlardan yayılan güç.

3.Hiç bir gruba dahil olmayan, gücünü iyiye yönlendirmesi gerektiğini fark edene dek çoğu zaman körü körüne ve düşünmeden hareket eden çoğunluktan yayılan güç.

İşte, yaşadığımız sancılı geçiş döneminin ve sorgulamaya eğilimli bireyin kendini bulmasını sağlayacak fikirlere duyduğu ihtiyacın nedeni budur. Aynı şekilde, eski geleneği reddeden ancak mistiklerle birarada olmaya da sıcak bakmayan ama yine de kendilerini özgür ruh varlıkları olarak bilmek isteyenlerin, bireysel gelişmeyi sağlayabilmeleri için ruhsal yasalara ve gerçeğe duydukları ihtiyaç da buradan kaynaklanmaktadır. Bu bilgiyle, yeni düşünce formlarını oluşturanlar yavaş yavaş gelişmeye başlayacaktır. Çünkü insan, bir ruh varlığı olduğunu keşfedip, onun kendi ifade mekanizmasıyla yani mantal, astral ve fiziksel bedenler silsilesiyle ilişkisini gördüğünde, bir anda öznel yaşamın şuuruna geçer, sebeplerle ilgilenmeye başlar ve sonuçların dünyasında kaybolmaktan kurtulur. Sonra bir de bakar ki, tüm zamanların mistikleriyle ve bilgeleriyle omuz omuza durmaktadır. İşte bu, yeni çağın inanç eğiliminin ta kendisi ve yaklaşan çağın muhteşemliğiııin habercisidir.

Eğer dünyanın içinde bulunduğu durumun temelinde, insanların farkına varamadığı bir bilgi, anlayış ve zihinsel gelişim gücü ile diğerlerinden ayrılan bir grup mistik olduğuna inanıyorsak, bu akımın katı dinsel akımlarla bir ilişkisi olmadığını da belirtmemiz gerekir. Grubun, bilim adamları ve filozofların da yer aldığı farklı alanlardan kadın ya da erkek birçok üyesi bulunmaktadır.

Her alanda olduğu gibi bilim alanında da büyük bir değişim yaşanıyor ve pek çok bilim adamının artık farkına vardığı gibi madde üzerinde yapılan çalışmalar ve atom araştırmaları, yeni bir alanın araştırma konusu haline geliyor. Bu yeni alanda, eski yöntem ve işleyiş biçimleri bir kenara atılacak, maddenin yapısına ilişkin yeni bir yaklaşım ve farklı bir kavram Yeni Çağ’a damgasını vuracaktır. Önümüzdeki 25 yıl içinde, (Bu makale 1974 tarihinde yazılmıştır. ÇN) atomun yapısına ilişkin, görünüşte farklı olan iki görüş ortaya çıkacaktır. Bazı belirli enerji dürtülerinin kabul edildiği görülecek ve bunlar, (atom ve atomik formlarla oynamak suretiyle) doğada kendimize göre isimler verdiğimiz elle tutulur somut biçimleri üreten o enerjilerin keşfine dayandırılacaktır. Sonsuz Zeka’nın bazı temel öncüllerinin doğruluğu şu şekilde özetlenebilir:

1. Ruh, çekim ve tutarlılık sağlayan ve yapıyı oluşturan temeldir.

2. Ruh ve madde, aynı enerjinin farklı unsurlarıdır.

3. Atom bir enerji birimi olarak tanımlanır ancak atomları, organizma ve biçimler halinde biraraya getiren enerji henüz izole edilememiştir.

İşte bilim dünyasındaki mistiklerin, yaklaşan çağda hissedecekleri ve sergilemek için yılmadan çalışacakları şey budur. Her tür büyücülüğün kaynağı da zaten bu tür bir enerjidir. Aynı şekilde doğada, yaşamın kendisini sonsuz çeşitlilikteki biçimlerde tezahür ettirdiği sayısız varlığı tanımlayan ve onları birbirlerinden ayıran yapı, biçim, tür ve niteliklerin oluşumunu sağlayan da bu enerjidir. Yapıların niceliğini belirleyen, bu gücün niteliğidir. Bu, atomların birleşiminden meydana gelen farklı varlıkların soy şuuruna sahip olmalarını sağlayan ışıktır.

4.Doğadaki şekil, yapı ve tutarlı bütünleri oluşturan bu güç, yaşamın temel ilkesi değildir. Yaşam ilkesi; ruh ya da niteleyici unsur denilen yapıların yaratıcısı iyice incelenip anlaşılıncaya ve zamanı gelip araştırılıncaya kadar keşfedilmemiş ve anlaşılmamış olarak kalacaktır.

5.Bu da ancak insanoğlu, ilahi mirasını şuurlu olarak sahiplenme yolunda bir adım attığında mümkün olabilecektir. İnsan, ruh varlığı olarak, (fiziksel, duygusal ve mantal)
mekanizmasının kontrolünü ele alırsa,şuurlubirişgörebilir.

Bu hayalin gerçeğe dönüşmesi ancak insanlığın yukarıda sözü edilen varsayımı kavrayıp, bir olasılık olarak değerlendirmesi ve bu varsayımın, görünen yapı veya varlığının temelinde yatan ruh etkenini kanıtlamaya ya da çürütmeye çalışması halinde mümkün olacaktır. Nesnelliği korumayı hedefleyen bütün büyük bilim adamı ve araştırmacılar, ruhlarını ortaya koyarak çalışmışlardır. Dahası,bilimin diğer dallarında olduğu gibi, fizik ve kimya alanındaki gelişmelerinde en hayret verici olanları; bir araştırmacının, ortaya attığı varsayımın peşinden inançla yola koyulduktan sonra, araştırma yapıp gerçekliğin daha önce hiç keşfedilmemiş bir boyutuna temas edene dek adım adım ilerlemeyi sürdürmesiyle ortaya çıkmıştır. Demekki, sezgilerini kullanarak yeni bir düşünce boyutuna giren araştırmacı, keşfettiği bilgiyi alır ve kuram, ilke, deney ve işleyiş düzeniyle öyle bir yapılandırır ki, o buluş artık gruba mal olur; zaman içinde de tüm dünyaca anlaşılır ve hayata geçirilir.

Yeri gelmişken, üç büyük buluşun pek yakında gerçekleşeceğini ve önümüzdeki iki yüzyıl içinde çağdaş düşünce ve çağdaş yaşam biçimini kökünden değiştireceğini belirtmekte de yarar vardır.

Bu buluşlardan bir tanesi olan atom enerjisinin açığa çıkışı daha şimdiden bilindiğinden, deney ve araştırma konusu haline geldi- bile. Siyasi yaşam tamamıyla ekonomiye bağlı olduğu için, bu araştırma dünyanın ekonomik ve siyasi yapısını kökünden değiştirecek. Makineleşen dünyamız daha basit bir yapıya bürünecek, varlığı da yokluğu da ayrı bir dert olan para kavramından bağımsız bir çağ başlayacak. Ve insanlık bu çağın, doğa ile ruhlar alemi arasında bir köprü görevi gördüğüne şahit olacak. Ruhsal kültürün, eğitimde kullanılan çağdaş yöntemlerin yerini özgürce alabileceği bir zaman gelecek; ruhsal güçlerin önemi ve insan üstü şuurun gelişimi dünyanın her yerindeki eğitimcilerin ve öğrencilerin dikkatini çekecek.

İkinci buluşun, şu anda ışık veren üzerinde sürdürülen araştırmalardan doğması beklenmektedir .Renklerin insanlar, hayvanlar ve bitkiler alemindeki canlı birimleri üzerindeki etkisi araştırılacak, araştırma sonuçları da maddenin bir sonraki aşamasını tümüyle bilimsel bir gözle görme gücünü ortaya çıkaracaktır, insanlar giderek ışık boyutunda düşünmeye ve konuşmaya başlayacak ve bu düşünce çizgisinde, gelişmelerin etkisi üç misline çıkacaktır.

1.İnsanlar esiri görme gücüne sahip olacaklardır.

2.Dış dünyadaki şekillerin iç yapılarını oluşturan yaşamsal veya esiri beden, canlılar aleminin genelinde gözlenecek ve incelenecektir.

3.Bu, çalışma bütün ırksal ve ten rengi ayrılıklarını ortadan kaldıracak, insanlar arasında, arzulanan kardeşlik kurulabilecektir. Birbirimizi ve ilahi oluşumun bütün şekillerini farklı parlaklık derecelerine sahip ışık birimleri olarak görecek, giderek elektrik, voltaj, şiddet ve güç boyutunda konuşmaya ve düşünmeye başlayacağız.

Bu arada, bu gelişmelerin gelecek iki kuşağın bilim adamlarının işi olduğunu ve onların çabaları sonucunda ortaya çıkacağını da unutmamalıyız. Atom, elektrik, ışık ve enerji alanında yapılan çalışmalar, kardeşliğin bir başka tanımı olan ve Ruh’un yani içimizdeki ışığın ve tüm biçimlerin parlaklığının kaynağını oluşturan biçimler arası ilişkinin varlığını kanıtlayacaktır.

Önümüzdeki çağlarda, büyük olasılıkla ortaya çıkacak en büyük gelişme olan üçüncü buluş ise, okültistlerin daha çok büyü olarak adlandırdıkları alanda kendini gösterecektir. Bu gelişme, sesin ve etkilerinin araştırılmasından doğacak ve yaratış aleminde, insanoğluna olağanüstü bir beceri sunacaktır. Geleceğin bilim adamı, araştırmalarının sonuçlarını sesi kullanarak ortaya çıkaracak; sesin kullanımıyla tamamen yeni bir keşif alanı açılacak; doğadaki her formun çıkardığı ses incelenecek ve bilinir hale gelecektir. Bunu kullananlarca değişiklikler yaratılabilip, yeni formlar ortaya çıkartılabilecektir. Burada size atomdan açığa çıkan enerjinin, ses bilimiyle ilişkisi olduğuna dair bir ipucu verebilirim.

Yaşadığımız yüz yıl içerisinde ses biliminde ortaya çıkan gelişmelerin önemi şu ana kadar ne takdir edilmiş ne de anlaşılmıştır. Ne var ki, şu anda gezegenden yayılan inanılmaz derecede yüksek gürültü ve ses, korkunç etkilere neden olmaktadır. Makinelerin ve dünyanın her yerinde bulunan tren, gemi, uçak gibi ulaşım araçlarının gürültüsü, insan seslerinin kentler gibi kalabalık alanlarda yoğunlaşması ve günümüzde eve ve dışarıdaki hayata müzik alanlarında ses getiren radyonun (ve televizyonların, müzik setlerinin, CD çalarların vb. ÇN) yaygın kullanımı, insanların bedenlerinde ve yaşamın her alanında zaman geçtikçe daha da belirgin bir hal alacak etkilere neden olacaktır. Hayvanlar aleminde ama öncelikle bitkiler aleminde bazı canlı türlerinin soyları tükenecektir. İnsan mekanizmasının zamanla kendisini içinde bulacağı bu ses, gürültü ve müzik alemine tepkisi de epey ilginç olacağa benzemektedir.

Bu üç gelişme, Yeni Çağ’da ortaya çıkacak, bu geçiş döneminde gerekli değişimleri sağlayacak ve doğada kanıtlanmış bir gerçek olan kardeşliğin, temel düşünce haline geleceği yeni bir dönem başlatacaktır. O zamana dek içimizdeki ruhun varlığı da kanıtlanmış olacağından, bu çağ, insanların ışıkta yürüdüğü, ses ve eğitilmiş psişik yetenekler sergileyenler aracılığıyla, dünyanın sürekli ileriye gittiği bir çağ olacaktır.

Maddeüzerine eğitim almış, maddenin yapısını bilen, her şeyi ışık boyutunda değerlendiren ve sesin oluşum nedenini yorumlayan araştırmacılar, gelecek kuşağın çalışmalarına yardımcı olacak bir medeniyete yön veren yapısal değişim ve maddesel dönüşümleri sağlayacaklardır. Bu çalışma, ruh varlığı ve onun tezahür aracı olan bedenin şuurlu birlikteliğinin bir sonucu olacaktır.

Yazarın. A Treatise on While Magic (Ak Büyü Üstüne) adlı eserinden alınan pasajı çeviren: Sema Özçallı