Değiştirilmiş Şuur Halleri ve Trans
M.Reşet Güner
GİRİŞ
İnsan şuuru üzerine yapılan araştırmalar derinleşip geliştikçe, şuur olgusunun çok derin ve çok yönlü bir şey olduğu ve basit fizyolojik açıklamalarla izahının mümkün olmadığı görülmüştür. 18. ve 19. yüzyılın ayrıştırmacı, materyalist bilim anlayışı her konuda olduğu gibi insan şuurluluğunun da fiziksel ve kimyasal süreçlerle açıklanabileceğini savunmuş ve bu tip süreçleri aşan her türlü fenomeni görmezden gelmiştir.
Bugün dahi bu konu üzerinde pek çok tartışmalar yapılmakla birlikte artık katı anlamda materyalist görüşün ötesine geçilmiştir. Burada elbette bilimde -özellikle kuantum fiziğinde- gerçekleştirilen pek çok keşfin önemli bir payı vardır. Çünkü bu gelişmeler bilimin sınırlı ufuklarını genişletmiş ve bilim adamlarının daha cesurca atılımlar yapabilmelerini sağlamıştır. Tabiidir ki, daha keşfedilmesi ve anlaşılması gereken pek çok alan (gerek insan şuuru hakkında, gerek evren hakkında, gerekse karşılıklı bağlantılar ve bu bağlantıları yönlendiren yasalar hakkında) bizleri beklemektedir ve daha ileri çalışmalar pek çok yeni bilgiyi gün ışığına çıkaracaktır.
İnsan şuuru ve onun derinliği ile ilgili çalışmalar tarihin çok eski devirlerine kadar uzanmaktadır. Eski Mısır, Eski Hint ve Grek filozoflarının metinlerinde bu konuyla ilgili pek çok bilgi bulmak mümkündür.
Ayrıca hemen tüm dinlerin ve geleneklerin ibadetle ilgili uygulamalarında daha derin şuur hallerinin deneyimlenebilmesine yönelik olmak üzere pek çok uygulamalar buluruz. Örneğin Hint kökenli dinlerde meditasyon ve yoga aslında bir ibadet biçimi olarak ele alınmaktadır. Halbuki bugün pek çoğumuzun da bildiği gibi bu uygulamalar şuurumuzu dış dünyaya odaklanmaktan alıkoyarak, daha yüksek seviyeli birtakım enerjileri bünyemizde toplayabilmek amacıyla kullanılmaktadır. Ve esas amacı da zaten budur.
Şamanik kökenli kabile kültürlerinde uygulanan çeşitli ritüellerin ve ibadetlerin de asıl amacı bir tür trans halini sağlayarak insanın ruhsal dünya ile ilişkiye geçebilmesini sağlamaktır.
İslam kültürü içerisinde de sufizm ekollerinde yapılan çalışmalarla “keramet” denilen çeşitli psişik yeteneklerin geliştirildiğini, farklı psişik boyutlara şuur yolculukları yapıldığını görüyoruz. Bu hallerin elde edilebilmesi için, zikir, oruç ve meditasyon gibi çeşitli egzersizler uygulanmaktaydı.
Günümüze yaklaştıkca metapsişik ve parapsikolojik araştırmalarla insan şuurunun daha derin bölgelerine ve buutlarına ait geniş bilgiler edinilmiştir. Günümüzde ise gerek psikolog ve psikiyatristlerin, gerekse çeşitli dallara mensup bilim adamlarının şuurun kökeni ve özellikleri hakkındaki araştırmaları sürmektedir. İlerleyen kısımlarda bu araştırmalardan elde edilen sonuçlara değineceğiz. Tüm bu araştırmaların özet olarak vardığı sonuç şudur:
Şuur ve şuurluluk beynin bir yan ürünü değildir. Tam tersine beyin, şuurun fizik plandaki bir uzantısı ve vasıtasıdır. Hatta beyin ve fizik beden faaliyeti dursa veya fizik beden ortadan kalksa bile şuur faaliyeti durmamaktadır.
Şimdi çeşitli yönleriyle kısaca insan şuuru hakkındaki bilgilerimizi gözden geçirelim.
OLAĞAN ŞUUR HALLERİ
Olağan şuur halleri temel olarak iki fazda kendini gösterir:
1. Uyanıklık hali; 2. Uyku hali
Normal yaşam içerisinde şuur yaşantımız duyulara ve duygulara bağımlı bir durumda sürüp gitmektedir. Eğer özel bir yeteneğe sahip değilsek veya bu konuda özel bir çabamız yoksa olağan durumlarda şuurumuz duyular kanalıyla dış dünyadan her an gelmekte olan etkilerle meşgul bir durumdadır. Dış etkiler hayatımızda baskındır. Zihinsel yaşantımız da bu dış etkilerle ilgili çağrışımlarla sürmektedir. Anılar, çeşitli duygu halleri zihnimize sürekli hakim olurlar.
Uykuda ise bedene ve duyulara ilişkin faaliyetler minimum düzeye iner. Dış dünya ile ilişki kopar. Ancak hatırlanan rüyaların dışında belirgin bir şuur faaliyeti yoktur. Rüyalar ise bedensel işlevlerin veya gündelik şuur yaşantımızın etkisiyle meydana gelebildiği gibi, tamamen bunların dışında daha üst seviyeli etkilerle de oluşabilir.
DEĞİŞTİRİLMİŞ ŞUUR HALLERİ
Ancak bu iki halin dışında (uyku ve uyanıklık) bazen kendiliğinden bazen de özel çalışmalar sonucunda deneyimlenebilen çeşitli şuur halleri mevcuttur. Bunlara modern parapsikoloji literatüründe ve noetik bilimlerde “değiştirilmiş şuur halleri” (altered states of consciousness) denilmektedir. Bu terim, olağan şuur hallerini esas olarak kabul edip buna öncelik vermektedir. Halbuki bedenli haldeyken sahip olduğumuz şuur hali geçici ve kapalı şuur halidir. Değiştirilmiş şuur halleri olarak adlandırılan durumlar esasında, şuurumuzun derinliklerinde bulunan çok daha geniş kapsamlı boyutlara açılan minik pencerelerdir.
RUH VE BEDEN İLİŞKİSİNİN GEVŞEMESİ
Değiştirilmiş şuur hallerinin hepsinde az veya çok biçimde ruh ve beden ilişkisinin gevşetilmesi söz konusudur. Bu ise çok çeşitli yollarla meydana getirilebilir. Ve günümüzde bu hallerin hemen hepsi “trans” olarak adlandırılmaktadır. Bu şuur değişikliği fizyolojik, psikolojik ve farmakolojik yollarla sağlanabilir. Değiştirilmiş şuur hallerine örnek olarak ipnotik ve manyetik trans, duyumsal tecrit, gündüz düşü, kişilik değişimi, halüsinasyonlar, vecd ve medyomik transı sayabiliriz.
Duyular dışı algılamaların gerçekleşebilmesi için algılama odağının dış duyulardan iç duyulara yönelmesi gerekmektedir.
Şimdi içlerinde trans olgusunun da genişçe yer aldığı Değiştirilmiş Şuur Halleri ile ilgili örnekleri birer birer inceleyelim:
Çek kökenli ABD’li psikiyatrist Stanislav Grof şuurun olağandışı durumlarıyla ilgilenmeye 1950’lerde, anavatanı Çekoslovakya’daki Prag’da bulunan Psikiyatrik Araştırmalar Enstitüsü’nde halüsinasyonlar oluşturan LSD’nin klinik kullanımını incelediği sırada başlamıştı.
Seans sonuçları çarpıcıydı. Seriler halinde uygulanan LSD seanslarının psikoterapik süreci hızlandırdığı ve birçok bozuklukların tedavisi için gereken zamanı kısalttığı çabucak anlaşıldı. Kişileri yıllarca rahatsız eden sarsıntılı anılar deşilip açığa çıkartıldı ve çözümlendi, giderek bazen şizofreni gibi ciddi durumlar iyiliştirilebildi. Ancak en şaşırtıcısı, hastalardan çoğunun hastalıklarıyla ilgili konuların ötesine hızla geçmekte ve Batı psikolojisince araştırılmamış alanlara dalmakta oluşlarıydı.
Grof uzun yıllar süren LSD deneyleri sonucunda deneklerinde şu başlıklar altında toplayabileceğimiz bazı deneyimleri gözlemiş ve bunlara “normal kişiliği aşıp geçen” anlamında olmak üzere “Transpersonal Deneyimler” adını vermiştir. Grof, bu deneyimleri temel olarak şu şekilde sınıflandırmaktadır:
I. Nesnel Gerçeklik Çerçevesi İçinde Deneysel Şuur Genişlemeleri
A. Zamansal Şuur Genişlemeleri
-Embriyo ve cenin haline ait deneyimler
-Geçmişe ait deneyimler
-Kolektif ve ırksal şuurdışı deneyimleri
-Evrimsel deneyimler
-Geçmiş yaşam deneyimleri
-Prekognisyon, durugörü, duruişiti ve “zaman yolculukları”
B. Uzamsal Şuur Genişlemeleri
-Başka kimselerle özdeşleşme
-Grup özdeşliği ve grup şuuru
-Hayvansal özdeşleşme
-Yaşamla ve tüm yaratılmışlarla birlik hissi
-İnorganik madde şuuru
-Gezegensel şuur
-Gezegenötesi şuur
-Bedendışı deneyimler, durugörü ve duruişiti seyahatleri, “uzay yolculukları” ve telepati
C. Uzamsal Şuur Sıkışması
-Organ, doku ve Hücre Şuuru
II. Nesnel Gerçeklik Çerçevesi Ötesinde Deneysel Şuur Genişlemeleri
-Ruhsal ve medyomsal Deneyimler
-İnsanüstü ruhsal varlıklarla karşılaşma deneyimleri
-Diğer evrenler ve orada bulunan varlıklarla karşılaşma deneyimleri
-Arşetipik deneyimler ve karmaşık mitolojik diziler
-Çeşitli Tanrısal Varlıklarla karşılaşma deneyimleri
-Evrensel sembollerin sezgisel anlayışı
-Şakraların harekete geçmesi ve kundalini’nin uyanışı
-Evrensel zihin şuuru
-Supra-kozmik ve Meta-kozmik Boşluk
-Rahim içinde olma hissini tekrar yaşamak
Grof önceleri bunların yalnızca hayali deneyimler olduğunu sanmıştı. Ama kanıt birikimi sürdükçe, hastaların yaptığı tanımlamalarda ortaya çıkan embriyoloji bilgisinin, hastanın bu alanda daha önce edinmiş olduğu bilgilerin çok ötesine geçtiğinin farkına varmakta gecikmedi. Hastalar annelerinin kalp seslerinin belirli niteliklerini, karınzarı boşluğunun içindeki akustik fenomenin yapısını, plasenta içindeki kan dolaşımıyla ilgili belirli ayrıntıları ve hatta yer almakta olan çeşitli hücresel ve biyokimyasal süreçler hakkındaki ayrıntıları kesinlikle doğru olarak tanımlıyorlardı. Ayrıca annelerinin gebeliği sırasındaki önemli düşünce, duygular ve karşılaştığı fiziksel sarsıntılar gibi olguları da tanımlıyorlardı.
Grof, mümkün olan her durumda bu savları araştırıyordu, bu arada çoğu kez konu edilen anneyi ve diğer kişileri sorguya çekerek bu savları doğrulamayı başarabilmişti. Bu program için eğitildikleri sırada doğum öncesi anılarını deneyimleyen psikiyatristler, psikologlar ve biyologlar (Bu çalışmada yer alan tüm terapistler LSD psikoterapi seanslarından birçok kez geçmişlerdi) bu deneyimlerin otantikliği konusunda aynı şaşkınlığı dile getirmişlerdi.
BAŞKA CANLILAR YA DA NESNELERLE ÖZDEŞLEŞME
Tüm bu deneyimlerin en altüst edici olanı ise, hastanın şuurunun olağan ego sınırlarının ötesine geçerek başka canlı varlıklar ve hatta nesnelerin kimliğine bürünmesinin nasıl bir şey olduğunu keşfetmesiydi. Örneğin Grof’un, birdenbire dişi bir tarih öncesi sürüngen kimliğine büründüğünü sanan bir kadın hastası vardı. Böyle bir biçim içine sıkışmış olmanın nasıl bir şey olduğunu zengin ayrıntılı tanımlarla vermekle kalmıyor, türünün erkek cinsinin anatomisinde kendisini cinsel olarak en çok uyaran bölümünün kafasının yanında, renkli pullardan oluşan bir leke olduğunu da söylüyordu. Bu kadının bu konuda daha önce herhangi bir ön bilgisi yoktu, oysa Grof, sonradan bir hayvanbilimciyle görüşerek, sürüngenlerin belirli türlerinde baş üzerindeki renkli bölgelerin gerçekten cinsel istek uyandıran tetik görevi üstlenmiş olduğunu doğrulattı.
BAŞKALARINA VE GEÇMİŞE AİT OLAYLARIN DENEYİMLENMESİ
Hastalar aynı zamanda akraba ve atalarının şuuruna da erişebiliyorlardı. Bir kadın, annesi üç yaşında olduğu sırada başına gelen ürkütücü bir olayı deneyimlemenin nasıl bir şey olduğunu yaşamıştı. Kadın ayrıca, annesinin yaşadığı evin ve üzerindeki beyaz çocuk önlüğünün açık bir tanımını da yapmıştı. Annesi sonradan tüm bu ayrıntıları onayladı ve kızıyla bu konuda daha önce hiç konuşmamış olduğunu itiraf etti. Diğer hastalar on yıllar hatta yüzyıllar önce yaşamış atalarının karşılaştığı olayların aynı şekilde açık seçik tanımlarını yapmışlardı.
Diğer deneyimler ırksal ve ortak anılara geçişleri de içeriyordu. Slav ırkından olanlar Cengiz Han’ın Moğol sürülerinin fetihlerine katılıyor, Kalahari çölünde buşmanlarla birlikte transa girip dans ediyor, Avustralya yerlileriyle kabileye kabul törenlerine katılıyor ve Aztek sunaklarında kurban edilerek ölüyorlardı. Yine tanımlar, hastanın eğitiminin sınırlarını, ırkını ve konuyla daha önceki ilgisini tümüyle aşan belirgin tarihsel olgulara ve belirli bir bilgi düzeyine sahipti. Örneğin, eğitimsiz bir hasta, Eski Mısır’daki mumyalama uygulaması konusunda zengin ayrıntılarla dolu tekniklerden, ayrıca çeşitli muska ve gömü kutularının biçim ve anlamlarından söz etmiş ve mumya bezinin katılaştırılmasında kullanılan malzemelerin bir listesini vermiş, mumya sargılarının en, boy ve biçimini ve Mısır cenaze hizmetlerinin diğer gizli yönlerini anlatmıştı. Diğer bireyler ise, Uzak Doğu kültürlerine uyum yapmış ve yalnızca bir Japon, Çinli ya da Tibet’li bir psişe olmanın nasıl bir şey olduğunu duyuran etkileyici tanımlamalar yapmakla kalmamış, ayrıca Taoist ya da Budist öğretilerle ilgili olarak da fikirler yürütmüşlerdir.
SINIRSIZ DENEYİMLER
Aslında, Grof’un LSD deneklerinin içine daldığı durumların bir sınırı yok gibiydi. Onların, evrim ağacındaki her bir hayvan, hatta bitki olmanın nasıl bir şey olduğunu bilme yetileri vardı. Onlar, bir kan hücresinin, bir atomun, güneşin içindeki bir termonükleer sürecin, tüm bir planetin ve giderek, tüm kozmosun şuurunu deneyimleyebiliyorlardı.
Bunun da ötesinde, zaman ve mekanın ötesine geçip, gizemli bir şekilde geleceğe ait doğru bilgilerle ilişkiye geçebilme yeteneğine sahiptiler. Bazen bu şuursal yolculukları sırasında daha da garip bir kanaldan, insanötesi zekalarla, bedensiz varlıklarla, “ yüksek şuur planları”ndan ruhsal rehberlerle ve diğer insanüstü varlıklarla ilişkiye girebiliyorlardı.
ÖTEALEM DENEYİMLERİ
Denekler bazen, başka evrenlere ve diğer gerçeklik düzeylerine de geçebiliyorlardı. Depresyon geçirmekte olan genç bir adam, özellikle sinir bozucu bir seans sırasında, kendisini başka bir boyutta buldu. Burası ürkütücü bir biçimde aydınlanmıştı; denek, hiç kimseyi görmediği halde, çevresinin bedensiz varlıklarla dolu bulunduğunu seziyordu. Birden birisinin kendisine çok yakın durduğunu duyumsadı ve şaşkınlık içinde bu varlığın kendisiyle telepatik iletişime girdiğini fark etti. Bu varlık ondan, Kromeriz ‘de Moravian kentinde yaşayan bir çiftle ilişki kurmasını ve onlara, oğulları Ladislav’ın iyi durumda bulunduğunu ve her şeyin yolunda olduğunu iletmesini istedi. Sonra ona bu çiftin adını, adresini ve telefon numarasını verdi.
Bu bilgi, ne Grof için ne de genç adam için hiçbir anlam taşımıyordu; onun sorunları ve tedavi süreciyle hiçbir ilgisi yoktu. Yine de Grof, bu bilgiyi aklından çıkartamadı. “Biraz tereddüt ve karışık duygulardan geçtikten sonra, yaptığım şeyi öğrendikleri takdirde, meslektaşlarımın alaylarına hedef olacağıma kesinlikle emin olduğum şeyi yapmaya karar verdim,” diyor Grof, “telefona gittim, Kromeriz’deki o numarayı çevirdim ve Ladislav’la konuşmak istediğimi söyledim. Telefonun öbür yanındaki kadının ağlamaya başladığını duyunca şaşırıp kaldım. Kendine gelince, kırık bir sesle bana şöyle dedi: ‘Oğlumuz artık bizimle birlikte değil; o bu dünyadan göçtü, onu üç hafta önce yitirdik.’”
ŞUURDIŞI ALEMLERİN SONSUZ GENİŞLİĞİ
1960’da Grof, Maryland Psikiyatrik Araştırmalar Merkezi’nden bir teklif alarak Birleşik Devletler’e taşındı. Bu merkezde LSD’nin psikoterapik (ruhsal tedavi alanındaki) uygulamalarını araştırmak için denetimli çalışmalar yapıyordu. Merkez, sürekli uygulanan LSD seanslarının çeşitli zihinsel düzensizlikleri olan bireyler üzerindeki etkilerini incelemekle birlikte, aynı zamanda “normal” gönüllüler -doktorlar, hemşireler, ressamlar, müzisyenler, filozoflar, bilim adamları, rahipler ve dinbilimciler- üzerindeki etkilerinide araştırma kapsamına alıyordu. Ve Grof yine, aynı fenomenin sürekli olarak yinelenmekte olduğunu gördü. Sanki LSD insan şuuruna, şuurdışının yeraltı bölgelerinde yer alan bir tür sonsuz metro sistemine, tünellerden ve dolaşık yollardan oluşan bir labirente açılan bir kanal sağlıyordu ve burada evrendeki her şey birbiriyle bağlantı halindeydi.
Her biri en az beş saat süren üç binin üzerindeki LSD seansını kişisel olarak yönettikten ve meslekdaşları tarafından yönetilmiş bulunan iki binden fazla seansın kayıtlarını inceledikten sonra Grof, kesinlikle olağandışı bir şeylerin olagelmekte olduğu kanısına vardı. “Yıllar süren kavramsal mücadele ve çatışmalardan sonra, LSD araştırmalarından çıkan verinin, psikoloji, psikiyatri, tıp ve belki genel olarak bilimin günümüzde geçerli olan paradigmalarında hızla etkin bir yeniden düzenlemeye gidilmesinin gerekliliğine işaret etmekte olduğu sonucuna vardım,” diyordu Grof. “Şu anda, evren, gerçekliğin yapısı ve özellikle insan ırkı hakkında günümüzde geçerli olan anlayışların yapay, yanlış ve noksan olduğu konusunda çok az kuşkum var.”
Grof, şuurun kişiliğin alışılmış sınırlarını aştığı deneyimlerden oluşan bu fenomeni tanımlamak için transpersonal (aşkın kişisellik yada kişiselliği aşma durumu) terimini buldu ve 1960’ların sonlarında, içlerinde psikolog ve eğitimci Abraham Maslow’un da bulunduğu, kendisiyle aynı düşüncede olan profesyonellerle birlikte, transpersonal psikoloji adını verdikleri yeni bir psikoloji ekolü kurdular.
HOLOTROPİK TERAPİ
Grof”un en şaşırtıcı buluşu belki de, LSD almış bireyler tarafından bildirilen fenomenlerin, herhangi bir uyuşturucuya başvurmadan da deneyimlenebilir oluşuydu. Bu amaçla Grof ve karısı Christina, böyle holotropik, ya da olağandışı, şuur durumlarını uyarabilecek basit ve ilaçsız bir teknik geliştirmişlerdi. Kişinin, içine girdiğinde varlığın tüm görünümleriyle bağlantılı olan holografik labirente geçmesine olanak veren bir holotropik şuur düzeyini tanımlamışlardı. Bu görünümler, kişinin biyolojik, psikolojik, ırksal ve ruhsal tarihini, dünyanın geçmişini, bugününü ve geleceğini, diğer gerçeklik düzeylerini ve LSD deneyimleri olarak sunmuş olduğumuz diğer tüm deneyimleri içeriyordu.
Grof’lar tekniklerine holotropik terapi adını vermişlerdi; değiştirilmiş şuur hallerini uyarabilmek için yalnızca hızlı ve denetimli soluma, müzik, masaj ve beden hareketleri kullanıyorlardı. Günümüze dek binlerce birey onların çalışmalarına katılmış ve hepsi de en az Grof’ların LSD üzerinde daha önce yapmış oldukları çalışmalardaki denekler tarafından tanımlananlar kadar görkemli ve duygusal derinliğe sahip deneyimler bildirmiştir.
SONUÇ :
İnsan şuuru ile ilgili olarak yapılan tüm araştırmalar ve bu araştırmalardan elde edilen veriler insan varlığının derinliklerinde keşfedilmeyi bekleyen pek çok yetenekler bulunduğunu göstermektedir. Ayrıca bu yetenekler yalnızca psişik yeteneklerle doğmuş bulunan bireylerin yararlanabileceği bir ayrıcalık değildir. Her insan, insan olmak sebebiyle bu yeteneklere sahiptir. Elbette bu konuda herkesin kapasitesinin bir sınırı olmakla birlikte hepimiz kendi varlığımıza ait bu potansiyeli geliştirebilir, günlük hayatımızda ondan yararlanabiliriz.
Günümüzde değiştirilmiş şuur halleri ve insan şuuru ile ilgili araştırmalar geniş çaplı olarak sürdürülmekte ve bunlardan çeşitli alanlarda performansı yükseltmek için yararlanılmaktadır.
Bu yazımız konuya kısa bir giriş mahiyetinde olmak üzere tanıtıcı bilgi vermek için hazırlanmıştır. Dileyen okurlar kaynaklarda yer alan eserleri inceleyerek konu hakkında derinlemesine araştırma yapabilirler.
Kaynak ve Başvuru Kitapları:
Trans – Değişik Bir Şuurun Oluşumu, G. Lappasade, Ruh ve Madde Yayınları
Holografik Evren, Michael Talbot, RM Yayınları
Parapsikoloji – Duyular Dışı İletişim, D. Scott Rogo, RM Yayınları
Metapsişik Terimler Sözlüğü, Ergün Arıkdal, RM Yayınları
Realms of the Human Unconscious, Stanislav Grof, Viking Press
Kozmik Oyun, Stanislav Grof, Ege Meta Yayınları
Geleceğin Psikolojisi, Stanislav Grof, Ege Meta Yayınları
Rüyalarınızdan Yararlanın, Derleyen: Gündüz Öğüt, Ege Meta Yayınları
Rüyalar, Sevda Yücesoy, Ruh ve Madde Yayınları